episode 6: seo hospital

1.2K 326 321
                                    

hastalıktan belimi doğrultamadığım o günde beni arabasına bindirip önce fakülteden, sonra ise kampüsten çıkaran bay lee gittikçe merakımı körüklüyordu. sorun bir öğretmenin bir öğrencisine yardım etmesi, acımış olması değildi. sorun bay lee gibi umursamaz bir adamın benim gibi berbat bir öğrenciye yardım etmesiydi.

evet, belki sahiden de çok merhametli bir adamdı, belki de birkaç kez konuştuktan sonra bana yardım etmemek onu rahatsız etmişti falan ama yine de oturmuyordu kafamda bir şeyler. buna rağmen sessizce yolu izlemeye devam ettim olduğum yerde. bay lee de arabayı sürmeye.

karizması her zamanki gibi kendisini gösterirken onun ilk kez şahitlik ettiğim bu hâlini de süzdüm uzunca. yakışıklı bir adamdı. belki yakışıklı sıfatı yetersiz bile kalırdı. heykel gibi bir surata, yapılı bir bedene sahipti. boy farkımız muhtemelen çok azdır ama bay lee'nin önüne geçsem arkamda kaslı silüetiyle kocaman durur, istese kolayca canımı yakardı.

hasta olmanın verdiği baygınlık hissiyle başımı yasladım koltuğun arka kısmına. konuşmuyorduk ve konuşmayı da beklemiyordum. ama bay lee açmıştı ağzını.

"yıllar boyu kimseyi tanımadığım bir ülkede yapayalnız öğrenci hayatı yaşamaktan olsa gerek, öğrencilerimi böyle gördüğümde dayanamıyorum." merakımı bir cümlesiyle giderdiğinde başımı ona doğru çevirdim. tüm dünya sallanmıştı sanki bir anda.

"bu öğretmenlikteki ilk yılınız değil miydi?"

"bu üniversitede öyle, evet. ingiltere'de de çalıştım birkaç yıl."

"bölümde işleyip öğrendiğiniz şeyleri yerli yerinde gezip görebilmek nasıl hissettiriyor?" utanmasam tadı nasıl diye soracaktım adama. ama çok özeniyordum gidip de eserleri yerli yerinde inceleyebilen insanlara. kıskanıyordum.

"güzel bir his. bölümdeki tüm öğrencilerin sahip olabilmesini isteyeceğim bir imkan."

yolun devamında bana ingiltere'de gezip gördüğü yerlerden bahsetti. orda okumayı, kültürü ve bu tarz şeyleri anlattı. başım ağrısa da dinledim onu. sonunda getirdiği yeri görmek için başımı cama çevirdiğimde ise bu adamın ne kadar garip birisi olduğunu düşündüm.

"hocam, benim öğrenci olduğumu biliyorsunuz, değil mi?"

şehrin muhtemelen en bilindik özel hastanesinin önüne arabasını park etmişti. sinirlerim bozulduğundan gülmek istedim.

"problem olmayacak."

"ha?" benim için ödeme yapacağını düşündüğümden inmedim bile arabadan ama o çoktan kemerini açmış, eşyalarını topluyordu.

"hastanenin sahibi arkadaşım. olmasa da problem olmazdı, iyi gözükmüyorsun ve devlet hastaneleri bu ülkenin sağlık problemleri için yeterli değil. seninle güzelce ilgilenilmesi gerekiyor, uzatma da in işte."

diretmedim daha fazla. arkadaşının hastanesi olması yeterli bir sebep olmuştu söylediklerini dinlemek için. beraber hasta kayıt kısmına geçtiğimizde masanın arkasında olan kadınların arkasında, çalışanların başı olduğu her halinden belli olan kadının bay lee'yi tanıması yetti zaten. "hoşgeldiniz bay lee, bay seo'ya haber vermemi ister misiniz?"

"onun için gelmedim, hasta kayıt yapılması gerekiyor. acil bir durum biraz." bay lee'nin kurduğu cümle yetti benimle paşalar gibi ilgilenilmesine. zaten geniş ve çok çalışanı olan bir hastaneydi ama hastanenin sahibinin en yakın arkadaşı sayesinde gelmiş olunca ayrı bir ilgi gösterdiler bana. ciğer filmim çekildi, iğne yapıldı, mide bulantım ve halsizliğim iğnenin yapılmasından birkaç dakika sonra bile geçmeye başlamıştı. bu kadar çabuk etkisini göstermesine şaşırmıştım yapılanların.

standing next to you, minsungWhere stories live. Discover now