episode 2: günümüz insanı

1.2K 286 120
                                    

▪︎

23 yaşında, ailesi tarafından istediği mesleğe yönelmesine izin verilmemiş bir genç olarak yaşamak bazen çok zorlayabiliyor sizi. bir de istediğiniz mesleği yapmak için kendinizi hâlâ zorluyor, imkanları elinizle ittiriyorsanız gerçekten zor oluyor.

ben liseden mezun olduğum hâlde iki yıl boyunca üniversiteye gitmedim. çünkü ailemin ve benim isteklerimiz farklıydı. öyle çok prensipleri olan bir aileye de sahip değildim aslında. bana izin vermemelerinin sebebini hiçbir zaman anlayamamıştım bu yüzden. ama olmamıştı bir şekilde. babam sınavdan aldığım puanı görünce beni bu bölüme yollamış, ilerde öğretmen olmayı garantilediğim için benimle gurur duyduğunu söylemişti.

ben öğretmen olmayacaktım ama, her ne kadar okuduğum bölüm zamanla hoşuma gitse, ders konuları beni içine çekse de hayatımın geri kalanını bir okulda sabah sekiz akşam beş düzeninde geçirmek, çocuklarla uğraşmak istemiyordum. ben öğretmede iyi bile değildim ki. anladığım konuları birisi bana sorarsa cevap bile veremezdim. beynimde her şey yerinde olurdu ama açıklamak, başka bir insana bilgilerimi aktarmak zor gelirdi.

benim hayalim küçüklüğümden beri belliydi. gitar çalmak istiyordum. hayatımın sonuna kadar gitar çalarak devam ettirmek istiyordum hatta yaşamımı. sesimi kullanmak, fazla havadan uçmak gibi gözükse de belki milyonların önünde şarkı söylemek istiyordum.

üniversiteye geldiğimden beri bu hayalle yaşıyordum. ama gerçekleştirmesi zordu fazlasıyla, yurtta yaşamak başlı başına zordu. oda arkadaşlarım iyi insanlar olmasa ne yapardım bilmiyordum bile. muhtemelen çalıştığım kafelerin masalarında sabahlardım, yurda uğramazdım bile.

şimdi de pek farklı bir hayatım yok aslında. üniversiteye geldiğimden beri sürekli olarak kendime sahne alabileceğim bir yerler bulduğumdan dolayı mekanlar arasında gitarist olarak ismimi duyurmuş sayılırdım. bu yüzden olsa gerek hiç boş kaldığım bir dönem olmamıştı şimdiye dek. haftanın üç günü; genelde cuma, cumartesi ve pazar olmak üzere sahneye çıkar, gitarımı çalıp paramı kazanırdım. ama canlı müzik seansları gece yarılarına kadar devam ettiğinden yurda o saatte girmem de imkansız olurdu, bu yüzden kendime bir düzen kurmuştum. gece üçte işim bittikten sonra iki buçuk saat daha mekanda kalıp temizlik işleri yapılırken yurdun açılma saatini bekliyordum.

bazen kafam alıyorsa ders bile çalışıyordum ama genelde canlı müzikten sonra o kuvveti bulamıyordum kendimde. saat altıda ise yurda giriyor, o zaman uyuyordum o günlerde. bay lee'nin geçen dönemki dersinden kalma sebebim de buydu zaten, pazartesi günü sabah sekiz dersi olduğu için hiç gitmiyordum derse. devamsızlıktan bırakacağına da inanmıyordum.

bıraktı.

aslında, beni en azından gözüne çarparak bırakmadığı için seviniyorum. eğer beni herhangi bir dersinden atıp öyle bıraksaydı muhtemelen beş yıl boyunca alttan alırdım o dersi. bu yüzden bu şekilde dersten kalmaya sevinebilirim bile. üniversite garip bir yer.

cumartesi günleri genelde çıktığım mekanın en dolu günüdür. hafta sonunda partilemek insanlar, genelde üniversite öğrencileri gelip gece yarılarına kadar alkol alıp kafayı bulurlar. yaşıtlarımla dolu bir mekanda elektro gitar çalmak için sahneye çıkmak da beni en çekici kılan şey sanırım. büyük veya küçük, eğer herhangi bir yerde müzikle ilgileniyorsanız, insanların ilgisini çekiyorsunuz.

bir klişe belki ama insanların sahiden de gitaristlere karşı özel bir ilgisi oluyor. lisede karşı cinsten o kadar çok ilgi alan birisi olmasam da üniversiteye geçtiğimde inanılmaz bir ilgiyle karşılaşmıştım. ve bu ilgi ilk defa karşı cinsle sınırlı kalmamıştı. geneline karşılık vermesem de beğenilme hissi insanın gururunu okşuyor tabii, kendini iyi hissediyorsun. bir de eğer benim gibi hayali ünlü olmak olan birisiyseniz, o ilgi sizi şımarttıkça şımartıyor.

standing next to you, minsungOnde as histórias ganham vida. Descobre agora