◘13◘ Part 1 ◘ Yeraltı Yemeği

Začať od začiatku
                                    

Şiir yazmak basit adamların işi değildi. Şiir yazmak Hades gibi sevenlerin -yada takıntı duyanların- -işiydi. Aklından geçenler kalbiyle bütünleşerek beyaz bir kağıda dökülür ve basit insanlar o satırları okuduğunda hiçbir şey anlamaz, sadece dolu adamlar, içi dışı yalnızlık ve aşk dolu olan adamlar bunu anlar ve bu lügatte şiir olarak geçer.

Derin bir nefes bırakarak kağıdı masaya geri koydum. Onun şiirleri özlem kokuyordu. Mavi gökyüzüne dair, yemyeşil ağaçlara ve insan kalabalığına bir özlem vardı onun içinde buram buram. Kolay mıydı ki bulunduğun yerden aptal bir kura sebebiyle ayrılarak bir cehenneme gelmek? Buraya bir cehennem demek tam anlamıyla bir doğrudan bizi soyutlaştırırdı ama yeryüzüne kıyasla yaşanacak bir yer değildi.

Kafamı çevirerek resimleriyle göz göze geldim. Kağıt yığınları masanın ortasında duruyordu ve en üstteki resimden bir kaç ağaç ve çiçeği gözüm seçmişti. Elime alarak incelemeye başladım. Soyut bir resim sayılabilirdi zira çoğu şey belli belirsizdi ve yakından bakınca hiçbir somut şey göze çarpmıyordu. Ama uzaktan doğru bakıldığında kağıdın sol köşesinde ki sarılık güneşi, tam ortasında ki büyük morlarda çiçeği temsil ediyordu.

"Vay be!" diye mırıldanıp kağıdı resimlerin yan tarafına koyacaktım ki gözüme takılan detayla bir anlık felç geçirdim. Ellerim benden bağımsız olarak gördüğüm kağıdı gidip sarmaladı. Ellerimi kaldırarak çizdiği resme acaba ben mi yanlış görüyorum diye yakından baktım ama gerçekti. Gördüğüm şey gerçekti. Ve beynim bunu büyük bir memnuniyetle kalbim ile ortak olarak kabul etmişti.

Resimde ki kişi bendim!

Ciddi ciddi ben!

"Çüş!" diye mırıldandım bir an ama sonra kağıdı tutmadığım elimi ağzıma götürerek kendimi frenledim. Şu sıralar çok fazla kaba kelime kullanmaya başlamıştım ve eğer şans benden yana olur da yeryüzüne dönersem annemden iyi bir fırça yiyecektim. Ama kendimi durduramıyordum. İçimden deli gülmek veya küfür etmek geliyordu ve gülmeyi kendime yediremiyordum.

Hades beni çizdi diye gülmek istemiyordum.

Ama elimde olan bir şey kesinlikle değildi. İki gündür Hades tarafından görmezden geliniyordum ve şimdi bunu çizmiş olması beni nedensizce mutlu ediyordu. Hayır, nedensizce değil, Hades beni umursadığı için gülmek istiyordum.

Derin bir nefes bırakarak kağıdı hiç bırakmak istemesem dahi elimden bıraktım ve gülmemek için dudaklarımı dişlerimle sabitledim. Hades'in adının geçtiği hiçbir olayda gülmek istemiyordum. Annem hatalı olmasına rağmen iki gündür tabiri caizse ağzıma ediyordu. Anneme bizi izlemesini ben söylememiştim. Ama sanki bütün bunlardan suçlu olan benmişim gibi davranıyordu.

Derin bir nefes daha bıraktım ve başımı çevirerek duvarın köşesine dizilmiş olan ve Hephaistos mührü taşıyan demir vazolara baktım. Uzaktan gördüğü her şeye ilgi duyan benin bir zamanlar demir işlemeciliğine de merak saldığı doğruydu ama bu işler beceri isterdi. Bunu acı bir şekilde keşfettikten sonra bir daha elimi yapım aşamasında ki hiçbir demire uzatmamıştım. Ama hala daha bu güzel vazoları gördüğümde elimde olmadan aklım demir işlemeciliğine gidiyordu.

Sağ elimin işaret parmağı vazolarda gezerken "İnsanların eşyalarını kurcalar mısın?" diyen ses ile durdum. Hemen arkamı dönmeden önce gözlerimi kapatarak kendime bol şans diledim ve elimi vazolardan çekerek Hades'e döndüm. Kapı eşiğinden doğru bana bakarken beni gözlerini kısarak önce bir süzdü ve arkasından kapıyı kapatarak içeri doğru geldi. "Gerçi nektar ile sarhoş olan birinden her şey beklenir."

Yasak Meyve: Nar.Where stories live. Discover now