◘35◘ Mücadele

3.8K 273 105
                                    

Elimin altında hissettiğim ağacın pütürlü kabukları bir sabun gibi kayıp gittiğinde elimde derin izler ve küçük acılar bırakmıştı. Dengemi sağlayamayıp öne doğru savruldum ve yerle göz göze gelmişken durabildim.

Elim anında en büyük acımın kaynağına gitmişti, karnıma, yani kızıma.

Vücudum sarsıldığında ve titrediğinde ağacın dibine çökerek derin bir nefes almaya çalıştım. Çünkü acıdan nefesim kesiliyordu.

Dünyam da dönüyordu, zihnim de. Kendimi tümden iyi hissetmiyordum. Ne attığım adımın bilincindeydim, ne yaşadığımın. O kadar hissizdim ki, o kadar kötü bir haldeydim ki, durumumu ifade edecek kelimeler lügatımda yer almıyordu. Tek bir kelime vardı sadece, sürekli olarak ve çok yoğun şekilde hissettiğim. 

Acı.

Pişmanlığın getirdiği acı.

Çaresizliğin getirdiği acı.

Umutsuzluğun getirdiği acı.

Korkunun, kızımı kaybedecek olmanın korkusunun getirdiği acı vardı ki bir de bu en dayanılmaz olandı. Nefesimi kesen de, beni düz toprakta çolak bırakıp sendeleten de bu acıydı zaten. 

Gitmek isteyenin önünde durulmuyordu ama, ona gitme diyememenin de acısı vardı içimde. Eğer ona gitme deseydim, belki şu an ben yaşıyor olmazdım ama kızımın yaşadığından emin olurdum. İçimde sonsuza kadar ukte kalacak olan bu düşünceye sıkı sıkı sarıldım. Merhaba, dedim. Hastalıklı bedenime hoş geldin.

Elimden destek alarak yerimden kalkmak ve yürümek istiyordum ama mecalim kalmamıştı. Çok yorulmuştum artık, buraya kadar zorlaya zorlaya gelen gücüm dahasını beklemiyordu. Daha doğrusu dahasını kaldıramıyordu. 

Vücudumda bir şeyi hissetmek benim için zordu. Fakat bir şey hissediyordum. Gözardı edip yokmuş gibi davranmak isteyeceğim ama yapamadığım bir şey. Bacaklarımın arasında hissettiğim ıslaklıkla hıçkırıklarım boğazıma yapıştı. Nefes alamadan bir süre olayı idrak etmeye çalıştım. Korktuğum oluyordu.

Doğumum başlıyordu.

Hıçkırarak yeniden kafamı ağaca yasladım. Buradan kalkmalıydım, birilerinden yardim istemeliydim, öylece pes edemezdim. Derin bir nefes aldım ve kafamı ağaca sertçe vurdum. Pişmanlığın getirdiği acıyla içten içe kavrulmamın kime, neye faydası vardı ki? Öldükten sonra vicdanen rahat bir sonsuz uykuya dalmanktansa, içimde üzüntü ve kederle ölmek istemiyordum. Yerimden kalkacaktım, birinden yardım isteyecektim ve doğumumu yapacaktım.

Bu inançla son kez yerimden kalkmaya çalıştım. Bu çabamın ardından tekrar hıçkırıklara boğuldum. Ağırlaşan  vücudumu kaldıracak gücüm kuvvetim yoktu, içimden geçenleri harekete dökmek için ne kadar çırpınırsam çırpınayım işe yaramıyordu.

Her ne kadar kabul etmek istemesem de, bundan sonraki gücüm sadece ölüme kavuşmak için vardı. Gözyaşlarım yağmur gibi boşalırken ve kendi kendime saçma düşüncelere dalarken elimle karnımı bastırarak kanamayı zapdetmeye çalışıyordum. Elbisem kıpkırmızı  olmuştu, ellerim yüzüm, her yerim kanın o asil rengiyle kaplanmıştı. Gülerek kafamı tekrar ağaca vurdum, son saniyelerimin tamamında ağlamamı bastırmak adına dudaklarımın birbirine bastırıyordum.

Yerimden kalkıp hareket edemiyor olmak kelimelere dökemeyeceğim şekilde gücüme gidiyor, henüz doğmamış çocuğumun karşısında başımı öne eğdiriyordu.

"Yardım edin!" diye bağırdım gücüm yettiğine ağlarken. "Yardım edin," derin bir nefes, "Lütfen, yardım edin, lütfen."

Sonlara doğru kısılan sesimle başımı öne eğdim ve karnıma diktim bakışlarımı. Onu kucağıma almayı her şeyden çok istememe rağmen yapamayacak olmak beni mahvediyordu. Ama yaşaması  halinde bunu hiç dert etmeyeceğimin de farkındaydım. Yeter ki o yaşasın diye düşündüm ağlarken, "Lütfen yaşasın. Lütfen o yaşasın, çünkü ben yaşayamayacağım."

Yasak Meyve: Nar.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin