yirmi dört

234 23 243
                                    

Duştan çıktıktan sonra giyinip banyonun içini temizledim ve akşam yemeğini hazırlamak için Wren'e yardım etmeye mutfağa geçtim. Banyodan çıkıp mutfağa gideceğim o birkaç adımlık mesafede koridor sanki evde kimse yokmuş gibi sessiz bir boşlukla kaplıydı. Kafam karışmış gibi koridorun ortasındaki ince yapılı olduğu için adımlarımızdan dolayı sürekli toplanan kilimin üzerinde durup anlamaya çalıştım. Mutfağın kemerli girişinden koridora yuvarlak ve uzun bir açıyla düşen soluk, sarı bir ışık alabildiğine yayılıyor, koridorun karanlığına bir delik açıyordu. Tanımadığım bir erkeğin -bir şey sunuyor gibi resmî ama bir o kadar da istekli konuşuyordu- tok sesinin arkasından bastırdığı duyulan bando takımı ile tavada bir şeylerin çevrilip kavrulduğunu belirten tahta kaşık sesleri olmasaydı evde tek başıma olduğumu zannedebilirdim.

Wren'in evdeyken bu kadar sessiz ve kendi halinde takılması ne Camilla'nın ne de benim pek sık rastlayabileceğimiz türden bir durum değildi.

Uyuşuk adımlarım beni mutfağın girişine getirdiğinde içeride karşılaştığım manzara üzerimdeki sersemliği ve rahatlamayı aniden aldı. Ayaklarım oldukları yere sanki suratımın dibinde ansızın yükselen bir duvara toslayıp da öyle durmak zorunda kalmışım gibi sertçe çivilendi. O an yaşadığım şaşkınlığın bir reaksiyonu olarak yuvalarından fırlayacakmış gibi irileşen gözlerim, tezgâhta yan yana bir şeyler yapmakla uğraşan, kendilerini ellerindeki meşguliyete fazlasıyla adadıkları için dünya ile bütün bağlantılarını koparmış Harry ve Wren'den başka bir yöne bakamıyordu.

Onları gözlerimi kırpıştırarak seyretmeye başladım. Boğazımın ortasına kocaman bir taş oturmuş gibi zorlanarak yutkunup öylece kalakaldım. Ağzımdan tek kelime bile çıkmıyordu. Harry'nin gerçekten burada olduğunu algılamaya çalışıyordum. Duşa gireceğimi Wren'e haber vermek için yanına gittiğimde evde ikimizden başkasının olmadığına emindim. Neredeyse değil, bayağı emindim.

Elimdeki boş şampuan kutusunu sıkarak birkaç defa gözlerimi bir anlam arayıp bulma çabasıyla kırpıştırırken Harry'nin oradaki varlığının silinmesini umdum, bozulmuş bir televizyonda bir görünüp bir kaybolan ekran görüntüsü gibi. Bir çeşit acımasız halüsinasyon gibi, fakat kanlı canlı oradaydı. Ne yaptığını göremiyordum ama tezgâhta, Wren'in yanında başını önüne eğmiş ve hiçbir nihai kuvvet tarafından bölünemeyecek bir konsantrasyonla bir şeylerle uğraşıyordu. Bunun aptal bir rüya olması bile daha olası geliyordu ama Wren'in yemek masasının üzerindeki bilgisayarında oynayan eski bir programı -bir tür törene benziyordu ancak ne olduğunu bilmiyordum- sunan sunucuların kısık sesli, ağır uğultusu, ocak çalıştığı için mutfağın içini kaplayan ince sıcak hava bulutu, altı kısık ateşle yanan tavadan yükselen ince ve kıvrımlı duman öyle gerçekti ki ne yapacağımı bilemediğim saniyeler uzadıkça uzadı. Doğrama tahtasında domatesleri küçük küçük doğramakla uğraşan Wren'in gözleri buzdolabından bir şeyler almak için arkasına döndüğü sırada benim farkıma varana kadar afallamış bir vaziyette orada bekledim.

Göz göze geldiğimizde Wren'in yüzüne güneş ışığından bir parça düşmüş gibi aydınlandı. "Sıhhatler olsun," diye şakıdı Wren. "Çıktığını duymadım. Önümdekilere çok dalmışım."

Harry, Wren'in konuşmaya başladığını ve haliyle bu kişinin kendisi olmadığını duyduğunda omzunun üzerinden arkasını dönüp önce ona, ardından mutfağa geldiğinden beri ayak tabanlarının çivilendiği noktadan ne bir adım ileri ne de bir adım geri atamamış halde dikilen bana baktı. Gözlerimiz buluştuğunda karnımdaki tek bir noktaya atılan düğüme aynı milyonlarca toplu iğne batırılıyormuş gibi hissettim.

Sesimin rahat çıkması için kendime iç taraflı bir baskı uygularken, "Az önce çıktım," dedim.

"Belli oluyor gerçi. Yüzün kıpkırmızı olmuş." Kaşlarıyla yüzümü işaret edişinde öyle bir şey vardı ki boşta kalan elimi yanağıma götürmeme sebep olmuştu. Tenim sıcaktı, tıpkı parmak uçlarım gibi. Ama bunun banyo sıcağından kaynaklandığını biliyordum. Başka bir şey olamazdı. Yine de Wren dudaklarında garip, neredeyse manidar bulduğum bir gülümsemeyle buzdolabının kapağını açtı. "Su sıkıntısı olmadı, değil mi?"

Evermore || stylesWhere stories live. Discover now