yirmi

231 23 227
                                    

HARRY

"Al bakalım," dedi Wren elindekileri yerden kalkmadan bana uzatırken. Tıpkı uzaktan kumandalı bir robotun yapacağı gibi cansız hareketlerle eğilip ondan aldım. Bayan Evans'ın Painswick'teki evlerinden gönderdiğinden kesinlikle emin olduğum beyaz sabun kokulu yumuşak, üzerinde küçük, renkli çiçek desenleri olan bir çarşaftı.

Hayatımda daha önce hiç şişme yatakta uyumadığım gibi, hayatımın son beş yılında hiç bu kadar güzel kokan bir çarşafın üstünde uyumamıştım. Demek istediğim bu çarşaf yıkandıktan sonra katlanıp Camilla ve Wren'in ortak olarak hem giysi hem de böyle fazladan çarşaf ve yastıkları, pikeleri, örtüleri, banyo havluları ve yorganları saklamak için kullandıkları bir çeşit yüklük görevi gören dolapta en az bir aydır öylece dokunulmamış halde duruyor gibiydi. Kat izleri sert ve belirgindi. Sarah ve Mitch ile kaldığım evin çamaşır odasındaki makine neredeyse benimle yaşıt, hatta belki de benden bile daha büyük olabilirdi -her çalıştırdığımızda odanın içinde zıplayarak kapıya doğru yürüyor ve tiz bir sesle çığlık atıyordu- ve haznesine konulan çamaşır deterjanı ile yumuşatıcıyı günlerce aç bırakılmış bir hayvan gibi anında yiyip yutuyor, kıyafetler temiz olsa dahi asla o yeni yıkanmış kokusunu üzerinde birkaç saatten fazla tutmayı başaramıyordu.

Yine de Albany Park'ta yaşamaya başlamadan önce -tamı tamına dört pound ödeyerek kullandığım, tüm gün açık olan- çamaşırhanelerden bin kat daha iyi olduğu su götürmez bir gerçekti.

"Duş almak ister misin?"

Geçmiş günlerime doğru yaşadığım kısa süreli zihin kaymasından Wren'in bu sorusuyla sıyrıldım.

"Hım?"

"Hangi gezegene seslenirsem sana ulaşabilirim? Merak ettim de."

"Ne?"

Wren aklı almıyormuş gibi gözlerini devirdikten sonra işaret ve orta parmaklarını birleştirip bir makineyi çalıştırmak için uğraşıyormuş gibi şakağına vurdu birkaç defa. "Sen iyi misin, Harry? Gerçekten soruyorum. İyi misin?"

Soruyu ikinci kez tekrarladığı zaman bana öyle bir bakışı vardı ki dudaklarımı birbirine bastırıp suçlu bir sessizliğe gömülmek zorunda hissetmiştim kendimi. Ama bir yandan da kablolarımın hâlâ yerli yerinde ve birbirine bağlı olduğunu ona belli etmemi talep edercesine bakıyordu dalgın suratıma.

"Evet, iyiyim," dedim.

"Hiç inandırıcı değilsin."

Bu söylediğine boş bulunup güldüm. Elimdeki çarşafla tepesinde dikilmemek için bir adım geriye gittim. "Ne söylememi istiyorsun ki? İyiyim."

"Hayır yani burada bizimle mahsur kaldığını söylerken aslında bunda ciddi değildim. Mahsur falan değilsin. Eve dönmek istiyorsan—"

"Wren," diyerek nazikçe onu durdurdum. Ondan elbette ki böyle bir konuda açıklama beklemiyordum. "Sanırım sarkazm yaptığında bunu anlayabiliyorum. Gerçekten burada olmak istediğim için kalıyorum."

Wren onu telkin etmemden memnun olmuş gibi başını salladı. Yüzünde yumuşak ama ufak da olsa bir şaşkınlık vardı. "Pekâlâ," dedi yavaşça. "Öyleyse sevindim. Çünkü bütün akşam garip bulacağım kadar sessizdin."

"Şaka yapıyorsun, değil mi?" Gülerek kaşlarımı çattım. "O aptal kovboy filmini izlemek istediğin için kimseye nefes bile aldırtmadın."

Wren o sırada iyice eğilmiş, gövdesinin yarısından fazlasını dolabın içine sokmuştu. Neyi bu kadar çaresizce aradığını bilmiyordum ama bu bana hâlâ laf yetiştirmekten onu alıkoyacak kadar önemli olmamalıydı.

Evermore || stylesWhere stories live. Discover now