II/ Old Bexley

176 20 76
                                    

Wren ve Camilla'nın Old Bexley'deki evlerinden Moira ile buluşmak için çıkmadan önce elime tutuşturduğu anahtarı dairelerinin sokak kapısının yuvasından içeri itip çevirdim. Moira'dan istediğim şeyler çok fazla olmamasına rağmen içine her ne koyduysa çantanın askısı omzumdan kayıp ayaklarımın dibine düştü. Evde bir sürü çanta varken gidip Thiago'nun spora giderken kıyafetlerini ve havlusunu koyduğu çantayı tercih etmesi de ona her baktığımda içten içe tekmelemek istememe neden oluyordu.

En azından işimi gördükten sonra bunu büyük bir keyifle yapabilirdim. Veya tamamen ateşe verip çantanın hem yüzeyine hem de içerisine bulaştırdığı bakterilerinden dünyayı arındırabilirdim. Onun ağabeyim olduğu gerçeğini değiştirmeyecekti fakat insanlığa hatırı sayılır bir katkım olmuş olurdu hiç değilse.

Ben anahtarı döndüremeden kapı açılıverdi. Neye uğradığımı şaşırarak gözlerim Camilla ile buluşunca yüzümdeki ifade fazlasıyla komik olmalıydı ki istemsiz bir kahkaha patlattı.

"Korkuttum mu?" dedi kahkahasının arasından. "Özür dilerim."

"Sorun değil," diyerek onu yanıtladım nazik bir tebessümün ardından. "Boş bulundum sadece."

"Gelsene." İçeriye geçmem için yavaşça kenara kaydı. Ayakkabılarımın iplerini çözüp dışarıda soymaya başlamıştım ki kolumu kavradı. "Ah, içeride çıkart lütfen. Bu eve Sam kadar çamur getirecek halin yok nasıl olsa. Çantanı ben aldım."

Camilla'nın dediğini yapıp utana sıkıla ayakkabılarımı içeride, boş bulduğum bir köşeye düzgünce çıkarttım. Yan tarafta başka ayakkabıların da olduğu gözüme çarptı. Bir tanesi Sam'in Samba ayakkabılarıydı. Kaloriferleri çalıştırmaya başladıkları için evin içi, dışarıya göre fazlasıyla ılık ve güzeldi. Üşüdüğümü içeriye girene kadar fark etmemiştim.

Tam o sırada salonun açık olan salon kapısından Sam bağırdı. "Hey! Seni duyabiliyorum."

Camilla bir elinde çantam, diğer elinde de birasıyla olduğu yerde kaldı. Sam'e yanıt verir gibi yüzünü salondan tarafa dönerek, "Dün akşamdan sonra bu senin için oldukça büyük bir ilerleme," dedi. Sonra bana baktı. Sarılmak için kollarını uzattı. "Hoş geldin tatlım."

Camilla'ya sarılmak için öne doğru uzanırken Wren de içeriden bize seslendi. "Cady mi geldi?"

İkimiz de ona cevap vermeyip sadece gülmekle yetindik. İnsanlarla çok fazla sarılan ya da genel olarak söylemek gerekirse fazla fiziksel temas kurabilen birisi değildim. Hiçbir zaman kendimi biriyle bunun için yeterince yakın hissedemiyordum, onları her ne kadar sevsem de. Wren ve Camilla hiç sözlü olarak dile getirmememe rağmen yüz ifademe baktıklarında mesafemi koruduğumda kendimi daha rahat hissettiğimi bilen insanlardı. Ancak onları gerçekten çok seviyordum ve arkadaşlarım oldukları için kendimi şanslı hissediyordum. Böyle basit bir şeyi onlar için yapabilmek, bu sırada da rahat olduğumu onların da hissetmelerini sağlamak istiyordum.

Bu yüzden var gücümle, bana evlerini ve kalplerini sorgusuz sualsiz açtıkları için onlara duyduğum minneti sözsüz bir şekilde anlatmak için kollarımı vücudunun etrafına sardım. Üstünde bir hırka ve nöbetten dönse de hala çıkartmadığı hemşire üniformasına sinen kendi kokusuna karışmış keskin iyodoform kokusu burnuma doldu.

"Vay canına," diye fısıldadı, kendine engel olamadığı bir şaşkınlıkla bunu söylediğinin farkındaydım. Sonra hızlıca toparlamak için, "Dışarısı epey soğuk olmalı, kolların buz gibi olmuş," dedi.

Utanarak geri çekildim. Camilla ise sanki beni biraz gönülsüzce bıraktı. Avuç içleri dolu olmasına karşın ellerinin kenarları dirseklerime değiyordu. Kapının girişinde bakışlarımız yeniden buluştuğunda yorgun ve uykusuz gözlerinde saklayamadığı bir endişe ile yüzümde gerçekten iyi olduğuma dair bir ifade aradığını sezdim. Ancak böyle zamanlarda annemden görmeyi umduğum, ama hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini bildiğim türden bir bakıştı bu.

Evermore || stylesWhere stories live. Discover now