dokuz

198 23 169
                                    

Mutfaktan içeriye girdiğimde Camilla'yı bir kolunu mutfak masasının üstüne, alnını da koluna yaslamış bir halde buldum. Sam'in elinde telefonu vardı, bir şeylere bakınırken dudaklarını kemiriyordu. Wren de tezgâhtaydı, öğlen yediklerimizin bulaşığını yıkamaya geçmişti. Sam'e başını kaçırdığım için tam olarak ne olduğunu bilmediğim bir konudan söz ediyordu büyük bir heyecanla ama Sam telefonunda artık her neye bakıyorduysa içine fazlasıyla gömülmüştü. Wren'in söylediklerinin tek bir kelimesini bile duymadığına emin olmam bir bakışla yeterli olmuştu bile.

Wren sanki içinde sensör varmış gibi bütün sessizliğime rağmen mutfağa geldiğimi fark etmişti. Parfümümün kokusundan da olabilirdi. Bilmiyordum. Ama ellerinin her tarafından köpükler damlarken omzunun üstünden dönüp arkasına, kapı eşiğine doğru bakınca beni gördü. Göz göze geldiğimizde Sam'e laf anlatmayı bıraktı. Dudaklarında beklemediğim bir şekilde hınzır bir tebessümün şekillenmesinin ardından kıs kıs gülmeye başladı.

"Ne?" dedim Wren'a bakarak. İçeride olduğumun farkına sesimi duyana kadar varmayan Sam başını telefonundan bana kaldırdı. Ona bakmasam da gözlerinin üzerime kilitlendiğini hissedebiliyordum.

"Hiç," dedi Wren kıs kıs gülmesine devam ederek.

"Niye öyle gülüyorsun?"

"Nasıl?"

Kaşlarımla suratındaki pişmiş kelleden hallice gülüşünü gösterdim. "Böyle işte."

Wren tek omzunu silkip kıkırdayarak önüne döndü. Köpüklerin içinde doğru dürüst görünmeyen bulaşık süngerini yıkadığı bulaşıklarda gezdirmeye devam etti. Ama hâlâ güldüğünü biliyordum.

Neden böyle yaptığını anlamadığım için Camilla'ya baktım bir çare. Ama Camilla çoktan kendini uykunun tatlı ve derin kollarına bırakmıştı. Başının hemen yanında Wren'in biz okuldan döndükten sonra hazırladığı köz biber, domates ve sarımsakları mikserden geçirip içine birazcık krema koyarak pişirdiği çorbaya, küp küp doğrayıp tavada tereyağı ile çevirdiği ekmeklere hiç dokunmamıştı. Kâsenin içindeki çorbanın piştiği saatin üzerinden epey geçmiş olmasına rağmen hâlâ üzerinde dumanı tütüyordu.

En son Sam'e döndüm. Üzerime giydiğim siyah elbise, beyaz kalın örgülü kazağı ve yine siyah, opak külotlu çorabı gösterdim. "Üstümde komik bir şey mi var?"

Sam tutulmuş gibi yüzümü seyrediyordu. "Hayır."

"Neye gülüyor o zaman?"

Sam konuşmadan, yalnızca başını sağa sola sallayarak yanıt verdi. Gözlerimi devirip kapı eşiğinde durmaktan vazgeçerek içeriye girdim. Masaya doğru yürüyüp duş almak için Wren'in beni kovalamadan önce oturduğum sandalyeye geçip oturdum. Sam da yutkunup bakışlarını benden kaçırarak önüne döndü ve telefonunda karıştırdığı işe geri döndü.

"Camilla'yı uyandırmayacak mıyız?" diye sordum. Yorgunluktan ve dün akşamın uykusuzluğundan sonra sabah nöbetinden henüz dönmüş, geldiği gibi de başını masanın üstüne koyup uykuya dalmıştı. Kulağının dibinde bomba patlasa dahi hiçbir kuvvet onu uyandıracak kadar güçlü değilmiş gibi derin bir uyku uyuyordu.

"Kalsın şimdilik," dedi Wren. Musluğu açıp yıkadıklarını artık durulamaya geçti. "Birinci uykusunu burada tamamladıktan sonra yemeğini yer ve duş alır. Sonra ikincisine geçer."

"Boynu tutulacak ama."

Wren dönüp bana kısa bir bakış fırlattı kendinden emin bir şekilde. "Camilla'nın mı?" deyip güldü. Duruladığı kâsenin birini bulaşık sepetine yerleştirdi. "İnan bana, hayal edemeyeceğin kadar esnektir. Sığabildiği her köşede uyuma kapasitesine de sahip aynı zamanda."

Evermore || stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin