34.Dunya'nın Hanı

En başından başla
                                    

"Ben Dunya, hanın ve pansiyonun sahibiyim. Sonya da kız kardeşim." 

Elini bize uzattığında biraz da şaşırarak karşılık verdim. "Elafer."

Yamuk bir gülümsemeyle başını eğerek arkamdaki Benton'a baktı ve uzunca bir süre süzdü. Benton rahatsız olarak kıpırdanmaya başlamıştı ki Dunya elini uzattı. Benton'la el sıkışması benimle olan merasiminden çok daha samimi ve uzun sürmüştü. "Siz de Benton olmalısınız." 

"E-evet." 

Böyle şeylere alışık olmadığı için tedirgin olmuştu ve benden yardım bekliyordu, araya girmem de işine geldi. "Bizi nereden tanıyorsunuz?"

Dunya bakışlarını güçlükle Benton'dan ayırıp bana döndü. Kırmızı dudaklarını kaplayan gereksiz bir neşeye sahip gülüşü ve beni daha yeni fark ediyormuş gibi baştan aşağı incelemesi oldukça rahatsız ediciydi. Sanki gördüğünden memnun olmamış ve beklentilerini karşılamamışım gibi tek elini beline dayayarak konuştu. "Sizi yukarıda bekliyor."

Tek kaşımı kaldırdım. "Anlamadım, kim?"

Berrak bir kahkaha. "Viridian'ın anlattığına göre seni daha zeki sanırdım tatlım. Buraya hangi yakışıklı için geldiyseniz ondan bahsediyorum," Tek eliyle uzanıp resepsiyonun arkasındaki birkaç anahtar arasından iki anahtarı aldı ve bize verdi. "Bunlar da sizin anahtarlar."

Anahtarları aldım. "O nerede?"

"Numara 14. Selamımı söylersin." Göz kırpıp yeni gelen müşterilerle ilgilenmeye gitti. 

Benton seslenene kadar gözümü kadına dikmiş suratımı asarak pür dikkat izlediğimin farkında değildim.

"Kralı merak etmiyor muydun?" Benton gülmemek için kendini zor tutuyordu. Bir süredir beni izlediğinin ayırdımına vardım. 

"Ne var?" Ters ters baktım. "Ayrıca bana ne, ne merak edeceğim. Baksana merak edeni var zaten." 

Arkamdan gelip gelmemesini umursamadan kullanılmaktan eskimiş ve rengi koyulaşmış tahta merdivenleri çıkmaya başladım. Dunya'nın gülüşünün tekrar tekrar zihnimde canlanmasına engel olamıyordum. Sonunda iki kat çıktıktan sonra oda numaralarını incelemeye başladım. 12, 13,14... 

"13 numaralı oda benim sanırım. Dinleneceğim."

Hiçbir şey söylemeden Benton'a anahtarını verdim. Benimki de 15 numaralı odaydı fakat düşündüğüm şey bu değildi. Viridian'ın nasıl olduğunu zihnimden çıkaramıyordum. 

Benton odasına girip kapıyı örttüğünde bile hâlâ 14 numaralı tahta kapının önünde kıpırdamaksızın duruyordum. 

Kaç dakika öylece durdum ve ne zaman kapı sessizce arkadan açıldı bilmiyordum. İçeri adım atma cesareti gösterdiğimde duygularım karmakarıştı. İçimde bir ifadesizlik kol geziyordu. İfadenin yoksunluğu benim hissettiğim noksanlığı tamamlıyordu. Hatalı olmanın bilinçli hüznünün ve pişmanlığının yanındaki öfke de neyin nesiydi? Peki ya yaptığım hatadan sonra silinip gittiğini zannettiğim bu kızgınlık? Hayır, bu öfke ve kızgınlık tamamen farklıydı. Bir dolmuşlukla alakası yoktu. 

"Yaşadığın duygu karmaşasını tek başına çözmeye çalışmak yerine içeri girip doğrudan bana anlatmaya ne dersin?"

Odaya tam girmemiştim, eşikte duruyordum. Karanlığın içinden bir yüz belirdi ve bu tekinsiz bir sakinliğe sahip bakışların sahibi kişi haklıydı. Milyonuncu kez 'acaba dışarıdan neler düşündüğüm bu kadar belli oluyor mu?' diye düşünmekten vaz geçip Viridian'ın dediğini yaparak içeri girdim. Ben girince Viridian varlığını bile fark ettirmeden kapıyı örtüp gaz lambasını yakarak odanın aydınlanmasını sağladı. Ben yokken karanlıkta tek başına ne yaptığını merak ettim ve sakin kişiliğinin sade bir karanlığa ihtiyacı olabileceğini hatırladım. 

SUYUN VALSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin