33.Yeni Kral

45 4 24
                                    

Yasın gölgesi altında taç giyme törenini izlemek bir cenazede oynana oyunu izlemek gibiydi. Sevinç ve güç, acı ve kadersizlikle dans ediyordu. Bu an için yetiştirilmiş olan prensin bakışlarında herkesin göremediği, yüklenmesi gereken gururdan ziyade gözükmeyen hüzün yaşları yüklüydü. Bu anın onun için unutulmaz olması gerekiyordu, ve evet bu gün onun için unutulmaz da olmuştu. Ama duaları doğru etmek gerekirdi. Çünkü bu duada mutluluk eksikti. 

Harmoni bittiğinde ve ışıltılı taç siyah takımının içinde dik bir duruş sergileyen prensin gölgeli yüzüne yaklaştırılıp bir kuş gibi saçlarının arasına yerleştirildiğinde oradan ayrılmak için içimde inanılmaz bir istek duydum. Viridian kıyafetinde koyu bir deliksiz siyah haricinde renk barındırmazken, müdavimi olduğu kendine has yeşili bile, bu gururlu duruşuyla ne çok yakışıyordu taca. Tacı yaklaştırdıklarında gözlerinin yeşili tacın ışıltısıyla belirginleşmiş ve bu şatafatlı esaret zincirine imtinayla bakmıştı. Onu benden, beni ondan uzaklaştıran bu tacı nasıl görmek istemiyorsam Viridian'ı o kadar görmek istiyordum. Sanki benden ne kadar uzaklaşırsa onu kendime bir o kadar çekmek istiyordum. 

Artık kral olan eski prensten gözlerimi kaçırıp Benton'a döndüm. "Hadi gidelim."

"Ne? Bu kadar gün bekledik, şimdi mi gideceğiz?"

Peşimden gelerek sesini duyurmaya çalışıyordu. "Evet. Bir sorun mu var? İstersen sen kalabilirsin, ben giderim." 

"Ondan demedim."

Ahıra yaklaştığımızda atlar sesimizi duyup kişnemeye başlamışlardı. Elimi birinin burnuna koydum ve okşadım. "Sen benimle geliyorsun güzelim."

Benton da kendi atını bulmuştu. "Kimseyle vedalaşmayacağına emin misin?"

"Evet Benton, kimseyi üzmek istemiyorum. Böylesi daha iyi."

Çekinerek sordu. "Peki ya prens? O da gelecekti."

Acı acı gülümsedim. "Doğru dedin, prens gelecekti. Bir kral değil."

Daha fazla soru sormasına müsaade etmeden atın koşu takımlarını takıp üzerine atladım. Bana şaşkınlıkla bakan Benton'a döndüm. "Geliyor musun?"

Başını salladığında ben çoktan atı dörtnala yola sürmüştüm bile. 

Yaklaşık bir saattir at üstündeydik. Ve hiç konuşmamıştık. Benton'un sormak istediği şeyler olduğunun farkındaydım fakat muhtemelen bende sezinlediği gerginlik yüzünden cesaret edemiyordu. Benim de sormak istediğim çok şey vardı ama kendimde ne sorabilecek enerji ne de duyacaklarıma karşı bir cesaret bulabiliyordum. Benton en sonunda dayanamayıp sessizliği bozdu.

"Neyin var Elafer? Biz seni sarayda mutlu ve güvende biliyorduk. Hikayen diyar diyar, kulaktan kulağa bir efsane gibi yayılıyor."

İç çektim. "Hapishaneleri bilir misin Benton?"

Güldü. "Tam da adamına sordun. Şu son birkaç haftadır hapishane dışında bir şey gördük mü ki?"

"O tür hapishaneleri değil. Onlarda en azından esir olduğunu biliyorsun. Ben dört duvarı olmayan, sana güç ve zenginlik veren, hapis olduğunun bile farkında olmadığın türden bahsediyorum."

Benton bana ne diyeceğini bilemeyerek ve dediklerimi anlamaya çalışarak bakıyordu. Anlamasa da devam ettim. "Evet, arkamdan gösterişli hikayeler anlatılıyor, adıma hikayeler yazılıyor olabilir ama o hikayelerin bedeli çok büyük Benton. Senden insanlığını alacak türden," Uzaklara dalarak gülümsedim. "Bazen Olcay'la ordudaki günlerimi çok özlüyorum."

"Olduğun kişiden memnun değil misin?"

"Oradan bakınca güçlü görünüyor olabilirim ama eski dostum, ben özgür olmadıkça güçlü olamam. Kontrol hep başkasındayken benim avuçlarımın arasından da çıksa o gücü nasıl sahiplenebilirim ki?"

SUYUN VALSIWhere stories live. Discover now