on

2.5K 213 36
                                    

/Araba,yol
Alexander'dan

"Konuşmayacak mısın Alexander?" diye soran Pablo'yla kapanmak üzere olan tabletimin ekranına ufaktan dokundum. Dikleşip oraya odaklanmaya çalıştığım sırada homurtular duydum. Bu hâlimden rahatsız olduğunu her türlü belli etmeye çalışmasına aldırış etmedim. Onun yerine günlük programıma göz atmaya devam ettim ama ne var ki bir iki kelime okuduktan sonra kafam başka yerlere kaydığı için bir türlü programın sonuna gelemiyordum. En sonunda can sıkıcı bir kabullenişle ekranı kapatıp tableti ortamızdaki boş koltuğa koydum ve arkama yaslanarak camdan dışarıyı izledim.

"Konuşacak ne var?" diye karşılık verdiğimde derin bir sessizlik oluşmuştu. Ardından Pablo'nun bana döndüğünü hissettim. "Ne mi var?" diye soruyordu, "Buraya seninle gecelere akmaya geldim ama sen bir türlü benimle ilgilenmiyorsun. Söyle, aklına ne takıldıysa birlikte çözelim."

Olup biteni anlatıp aciz görünmek istemediğim için herhangi bir cevap vermedim. Bir umuda sarılışım kulağa komikte gelebilirdi. Hiç benlik olmayan bir arayışa girdiğimi ve hüsranla sonuçlandığını duysa, muhtemelen bu konu hakkında uzun bir süre nasıl tepki vereceğini kestiremediği için sessiz kalırdı. Sonrasında acırdı. En sonunda ise gülerdi. Evet, bunu yapardı.

İçime derin bir nefes alarak geçip gittiğimiz yollardaki ağaçları izledim. Pablo'nun hâlâ bana baktığını hissediyor ama bunu görmezden gelmeye çalışıyordum. Saniyeler belki de dakikalar rahatsız edici bir hisle geçerken bir parkın yanından geçiyorduk. "Alexander," dedi, Pablo. Sesi derin bir merak barındırıyordu. Ona "Ne oldu?" diye yanıt verdiğim esnada parkın içindeki bankta oturan bir kız çocuğuyla göz göze geldim. Oldukça küçüktü ve aynı benim gibi dalmışçasına bakışlarını çekmiyordu.

Pablo'nun "Bana her şeyi anlatabilirsin." sözleriyle birlikte parkı geçtiğimizde dönüp yeniden oraya baktım. Yanında genç bir adam otuyordu. Az ilerde salıncakta gördüğüm erkek çocuğuyla önüme döndüm ve sırtımı koltuğa sertçe yasladım. Ya gerçekten Güneş'in çocuklarını takıntı hâline getirmiştim ve bundan dolayı hayal görüyordum ya da sadece rastlantıydı.

"Yanlış anlama ama Berlin'den geldim. Niye? Konuşmaya, dertleşmeye. Ben sana dertlerimi gönül rahatlığıyla anlatabileceğimi düşünürken sen nasıl aksini düşünebiliyorsun?" Pablo kendisine olan güvenimi sorgularken ceketimin cebinden telefonumu çıkardım. Ekranı açtığım gibi son aramalara girdim. Son iki gündür devamlı Demir'i arıyordum. Ne var ki ona çağrı düşmeden aramayı sonlandırdığım için hiç aradığımı görememişti. Bir kere daha isminin üstüne tıkladığım sırada Pablo'nun "Anlat bana." diyen yakarışını duydum.

Ona döneceğim esnada hemen onaylanan aramamla bunu yapmaktan vazgeçtim. Demir'in "Alexander?" diyen sesini uzaktan duyar duymaz telefonu kulağıma götürdüm. İlk birkaç saniye ne demem gerektiğini bulamadım. Ardından ise söylememem gereken bir şey söyledim.

"Neden bana haber vermedin?"

Sanırım ilk defa bu denli utanç verici bir kumara giriyordum. Sonunu bile bile yaptığım bu davranış karşısında henüz hiç pişmanlık hissetmezken Demir'in, bulunduğu kalabalık ortamdan çıkıp sakin bir yere çıktığını duydum. "Neden bahsediyorsun?" diye sordu, emin olmak adına veya belki de gerçekten anlamamıştı.

Pablo'nun anlamaması için Türkçe bir şekilde başlattığım konuşmaya aynı dilde devam ettim. "Adrian ve Lilith," diyip biraz beklediğimde karşı taraftan çıt çıkmadı, "Neden bana söylemedin?"

"Ne saçmalıyorsun, senin onlarla ne işin var?" diye sorarsa "Güneş beni aldattığı için mi utancından benimle görüşemiyordun?" diye yüz seksen derece dönerdim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 10, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

bir küçük dizi meselesi | textingWhere stories live. Discover now