yirmi üç

5.1K 248 13
                                    

Üç hafta sonra / Deha'nın evi

"Bu kaçıncı bölüm?" dedim dalgınlıkla.

"Üç." diye yanıtladı, Deha. "Üçüncü bölüm."

Birlikte Burcu'nun hazırladığı yatağa bakıyorduk. "Bu sahnede," dudaklarımı yaladım, Deha'nın beni izlediğini hissediyordum, "Deha'yla Linda birlikte olurken Deha son dakika, tam boşalırken, Linda'nın kulağına doğru 'Piçini aldırdın mı?' diye soruyor." dedim, zaten bildiği sahneyi hatırlarak.

"İstersen sahneyi sabote edebilirim."

"Ha?" kaşlarım çatılırken dönüp Deha'ya baktım. Gayet ciddiydi. "Sahnede daha az kötü hissetmen için." diye eklediğinde elimle kolunu sarıp koluna yandan sarıldım. "Hem kafan dağılır. Dünden beri bunu düşünüyorsun." sözlerine karşılık sarılmak yetmezmiş gibi dudaklarımı koluna bastırdım.

"Sen harika bir beysin." dediğimde vücudunu bana dönerek yanaklarımı sardı.

"Ama seni mutlu etmeye gücüm yetmiyor."

Bileklerinden tutarak "Düşünmen yeter." dedim. Dudaklarını alnıma bastırıp kocaman öptüğü esnada biri kafasını aramıza sokmaya çalıştı.

"Yeter bu kadar minnoşluk." diyen Diego'yla aynı anda enerjimiz çekilmişti. Biz birbirimizden uzaklaşırken Diego'da yönetmen koltuğuna gidip oturdu. "Bu duyulduğunda," üzerinde senaryonun yazdığı kağıtlarla bizi gösteriyordu, "Dizime zarar vermiş olacaksınız." dedi, tekrar tekrar.

"Sözleşmede; başrol, yan karakterle gerçek hayatta asla sevgili olamaz, diye bir madde yoktu." dememle birlikte elindeki kağıtları gürültüyle masasına vurdu. Hem de birkaç kez, art arda.

"Her şeyi yazmam gerektiğini tahmin edemedim küçük hanım!" diye bas bas bağırırken Deha en sonunda omzumdan tutup beni kendine çekti.

"Onunla bu tonda konuşamazsın." dedi, Diego'ya.

Diego bir anda dehşete düşmüş gibi bir bize bir set çalışanlarına baktı. "Duydunuz mu," dedi, onlara doğru, "Bana ne diyorlar? Bağıramazmışım."

"Çok abartılı tepkileri var." diye fısıldadım. Deha duyar duymaz başını olumlu anlamda sallayarak "Kesinlikle." dedi. "Küçükken annesi kafa üstü düşürmüş olmalı." dediğimde gülerek alnımı yeniden öpüp benden uzaklaşarak ileriye yürüdü.

"O zaman sahneyi çekelim mi?"

Diego, Deha'yı duymamazlıktan gelerek senaryo kağıtlarını yüzüne yelpaze gibi salladı, bir yandan da söyleniyordu. "Ben, sesimi yükseltemezmişim. Niye? Çünkü beyefendinin sevgilisi en yücesi. Ulu ulu. Güneş'in dokunulmazlığı var, değil mi? Ah akılsız kafam," tam başına vurduğu sırada yerden küçük lastik topu alarak Diego'ya doğru fırlattım, "Ben neye bulaşmışım böyle." derken kendine gelen topu fark edip sandalyesinde ayağa kalkarak aceleyle bacaklarını topladı.

"Deha sana bir şey söyledi." dedim, hemen ilerimde duran erkek arkadaşımı işaret ederek, "Neden onu duymuyorsun?"

Diego'nun bakışlarına bariz bir korku sis olup diye düşerken çekine çekine bacaklarını sandalyeden indirdi. "Siz ne olmuşsunuz böyle?" diye homurdandı, sessizce. "Ben çekmeyeceğim demedim ki." kağıtları düzeltirken Betül'e yanına gelmesi için 'gel gel' yaptı. "Şimdi başlarız." susup işe koyulduğunda Deha'nın yanına ilerleyerek alnımı sırtına yasladım.

"Ancak beş dakikaya hazırlanırlar." kollarımı karnına sardığımda ellerimi elleriyle örttü.

İç çekerek "Bekleriz." dedi. İnip kalkan kaslarını ağır çekimde tenimin altında hissedince içim gıdıklandı. Parmak uçlarımda yükselerek kulağına ulaştım. "Bu gece," duraksayarak ekibe baktım, herkes işiyle ilgileniyordu, Deha 'hmm?' diye bir mırıltı çıkardığında devam ettim, "Müsaitsen sen de kalmak isterim." bu ilişkinin çapkını bendim.

Deha ellerimi tutarak bana döndü ve onları arkamda birleştirerek üstüme eğildi. "Güneş," dudaklarıma minik bir öpücük kondurup, "Aklındaki şey için daha zaman var." derken birlikteliğe önem verdiğinin altını tekrar çizmekten çekinmemişti. Ben ona inatla 'flört dönemini uzatalım' diyordum, o bana inatla 'sevişmenin zamanı gelmedi' diyordu. Gözlerimi kısarak yüzüne baktığım sırada Burcu'nun sesi duyuldu.

"Sanırım telefonunuz çalıyor," diyordu. Kime hitaben konuştuğunu anlamak için Burcu'ya baktık, Deha'ya bakıyordu. "Pamir'e getirmesini söyleyeyim mi?" diye teklifte bulunduğunda Deha başını olumsuz anlamda salladı.

"Gerek yok, geliyorum ben şimdi."

Bu sahnede Diego telefon istemediği için Deha onu Pamir'e vermişti. Kollarını benden çekerken, "Özle beni." dedi, gülümseyerek.

Koluna hafiften vurdum, "Aşkından öleceğim."

"O kadar abartma."

Başımı aşağı yukarı sallarken dudaklarımı oynatarak 'abartmam' dedim. Tekrar öpmeye yeltendiğinde Burcu hâlâ yanımızda diye bir adım geri çekildim. Anlayışla başını sallayarak yanımdan ayrıldı. İçime huzurla bir nefes alıp ciğerlerimi mutlulukla doldurdum.

Deha'yla olduğum her an eşsiz hissediyordum.

Sarhoş sarhoş etrafa göz attığım esnada sahnenin büyük bir kısmının hazır olduğunu gördüm. İşte Deha'nın gömleği yerdeydi, Linda'nın ayakkabıları ve birkaç zırvalık daha. Aslında şu an ikimizinde üstü giyinikti ama saatler önce bu sahneyi yarıda kestiğimiz için tekrar burada bulunuyorduk.

Linda'nın yeşil bantlı topuklu ayakkabılarına ilerlerken yanıma koştura koştura gelen kişiyle yavaşladım. O tarafa dönmesem de Can olduğunu bilmenin verdiği rahatlık üstümde bâkiydi. Ayakkabıların yanına gelince duraksamıştım. "Bana Deha'ya Emir meselesini anlattığını söyle." dedi, yüzümü buruşturdum.

Üç haftadır her gün bunu söylüyordu.

Deha'yla bu konuyu konuşmayı kolay sanıyordu.

Konuşmadığımı anlayınca, "Güneş," dedi kolumu sıkıca tutarak, 'Ne var?' der gibi baktım. "Emir kapıda bekliyordu. Sana demiştim ya hani birkaç gündür Deha'nın etrafında dönüyor diye. Az önce Deha çıkar çıkmaz arkasından gitti."

"Emir'in," birkaç saniye düşündüm ve "Bu zamana kadar böyle girişimi olmadı. Neden bu saatten sonra olsun ki? Çok anlamsız." dedim. Ayakkabıyı biraz ittirmiştim. Yatağa daha yakın olmalıydı. Linda onu bu kadar uzağa fırlatmamıştı.

"Güneş şaka mısın? Patlayacaksın, diyorum."

Ciddiye almazken kafamı kaldırıp Hamdi abiye seslendim, "Abi bu ayakkabının burada olduğuna eminler mi? Kayıtlardan şunlara bir daha göster." dediğimde beni onaylamış, kayıtları aramaya koyulmuştu.

Beni bu sette tek ciddiye alan adamdı.

Deha'dan sonra.

Can beni çekiştirmeye başladığında pes ederek peşinden gittim. "Can bu saçmalık." dedim, net bir tavırla ama beni dinlemedi. Emir, muhtemelen Deha'nın duyduğunu filan sanıyordur. O yüzden söylemezdi. Ben bunları düşünürken birlikte Deha karakterinin odasından çıktık ve koridorda etrafımıza bakınarak ilerledik. "Kimse yok."

"Buralarda olmalılar." dedi, inatla.

"Can, bak-" onu ikna etmeme gerek kalmadan ileride Deha gözükmüştü. Bu tarafa geliyordu. Gülümseyerek Can'ı arkamda bırakarak Deha'ya doğru yürümeye başladım. Bana yaklaştığında durmadan yanımdan geçecekken son anda durdu.

"Acil bir işim çıktı." dedi, gözlerime bakmadan, "Seti yarına bırakmalarını söyleyeceğim."

"Peki." dedim, sessizce. Yeniden dudaklarımı aralamama kalmadan yanımdan geçip gitmişti. Arkasından bakakaldığım sırada Can destek verircesine omzumu sıktı.

"Saçmalama," bıkkın bir ifadeyle Can'a göz attım, "İşim çıktı, dedi. Neresini anlamadın?" dedim.

bir küçük dizi meselesi | textingDove le storie prendono vita. Scoprilo ora