yedi

4.5K 210 37
                                    

Birkaç gün sonra/New York sokakları

"Dudakların onun dudaklarına değdiğinde,
Güneş, Ay'a biat edecekti ya hani,
Etti sevgilim."

Arama motoruna yeniden 'dudaklarla ilgili şiirler' yazarken bacağımı stresle sallamaya devam ettim. Karşıma yine sevgiliye yazılmış sözler çıktı. Omuzlarım düştüğünde pes ederek ekranı kapadım ve kimin olduğunu bilmediğim apartmanın duvarına yaslandım. Telefonu kucağıma koyarken yanda kalan içki şişemi de alıp başıma diklemeyi ihtimal etmemiştim.

Şey nasıl peki?

"Dudaklarını öperdim,
Dudakların morarırdı,
Dikkat et uçuğum bulaşmış olabilir,
Ona da bulaştırma ey sevgili" mırıldana mırıldana söyledikten sonra sözlerdeki hırsa tek başıma kahkaha patlattım. O esnada birkaç damla içki üstüme sıçrayınca zor bela durabilmiştim.

Meğer aşk acısı çekmek için önümdeki tek engel onun başkasını öpmesiymiş. Bir yudum daha alarak "Gerçi acı çekiyormuş gibi değilim." dedim. "Kalbim acımıyor en azından."

Aklıma Deha'nın Bade'yi öpmeden hemen önce benimle göz göze geldiği gelince başımı sağa sola kınarcasına salladım. "Erkek seçimim hep berbattı." dedim, homurtuyla. Beni gördüğünde tereddütü ortadan kalkmıştı. O anki kararlığıyla çin seddini bile aşardı. Bade'yi öyle bir öptü ki 'aha' dedim, 'ben de emir'i huzursuz etmek için aynen böyle seni öpmüştüm'

Tabii bunu içimden söyledim.

"Acaba," söyleyeceğim şeyi kimse duymasın diye etrafıma baktığımda insanların kendi hallerinde gezdiğini gördüm; hepsinin kafası bir milyondu, burada beni tanıyan çıkmazdı, çıksa da telefonu tutacak güçleri olmadığından basına haber veremezlerdi, "Pişman olur mu?" dedim, kendi kendime.

"Pişman olursa bile bundan bana ne?"

"Sonuçta başkasını öptü."

"Üstelik bana tam olarak bu şeyi yaptığım için trip attığı ortaydayken yaptı bunu. Artık bana da kalan seçenekler belli." kafamı duvara yasladım ve karanlık gökyüzüne bakarak fısıldadım, "Ya maddeye düşeceğim ya intihar edeceğim."

"Suicide?"

"Evet, intihar." diye yanıtlarken kafamı kararlılıkla salladım, "Hem bu hayatta kaybedecek neyim kaldı? Bir tek canım var."

"Do you have no other choice?" 'başka seçeneğin yok mu' diyen sesle başımı olumsuz anlamda salladım ve "Yok." dedim.

"So why would you commit suicide?"

"Neden mi intihar edeceğim? Açık değil mi?" yan tarafımda kalan lise üniformalı gence bakıp ciddiyetle konuştum, "Aşk acısı çekiyorum." dedim.

Yüzüme alık alık baktığında kafamı sertçe duvara vurdum. "Türkçen bunu anlamaya yetmedi, değil mi? Uzun bir cümleydi. Haklısın." diyerek hayıflandım. Büyük bir yudum daha içerken hâlâ bana baktığını hissedince şişeyi indirdim ve boğazımı sızlatan sıvıyı yuttum.

Açıklayıcı olmak amaçlı net ve kısa bir ifade kullanmayı mantıklı bulduğumdan "i'm unhappy." diyip sustum.

"Me too." dedi, bana doğru dönerek. Omzunu duvara yaslamış mor göz altlarıyla suratımı izliyordu. "My brother cut my pocket money so I couldn't buy drugs." 'abim uyuşturucu alamayayım diye harçlığımı azalttı' demesiyle derdi karşısında duraksamadan edemedim.

"Neden uyuşturucu kullanıyorsun?" diye sordum, İngilizce. Başını 'bilmem' der gibi salladı.

"It's the only thing good for me."

bir küçük dizi meselesi | textingWhere stories live. Discover now