-10-

7.2K 512 478
                                    

İnsanlar gider, ne zaman gittiklerini hatırlamam ama nasıl gittikleri dün gibi aklımdadır hep.

İhtiyacı olduğunda tutunmak için dal arayışına girmemeliymiş insan, ben onu anladım. Çünkü aradığında bulamazsın. Aradım ve buldum sandım, tuttum o dalı. Ellerim acıdı ama tutmaya devam ettim. O dal elimde kül olana kadar tuttum, en sonunda yüksekten aşağı düştüm sertçe. Ve dalı tutamadım diye her daim kendimi suçladım. Çünkü biliyordum, eğer kendimden değil de insanlardan nefret etseydim tüm zararı çevreye verirdim. Kendime zarar vermeseydim herkese verirdim.

İnsan haklının değil, güçlünün yanında olurmuş, onu da anladım. Beni ayaklarının altında ezerlerken seslerini çıkaramayanlar ipin ucu kendilerine değmediği için rahatlardı. Bana elini uzattıklarında kendi ellerinin de kesilmesinden korktular. Attığım çığlıklara kulaklarını tıkadılar çünkü duyup yardıma geldiklerinde zarar göreceklerinden korktular.

Mesela dayak yediğimde yanımdan öylece geçip gittiler, bana sağır oldular çünkü araya girselerdi zarar göreceklerdi, beni orada terk ettiler. Ben yerde kan kusarken öylece geçip gittiler.

Mesela tecavüze uğradığımda da bana sağır, bana dilsiz oldular. Bazen rüya olduğunu düşünürdüm çünkü başka açıklama bulamazdım. Yediremezdim kendi aileme. Bağırıp çağırmama rağmen, attığım onca çığlığa rağmen beni duymadıklarında rüyadayım sandım çünkü çığlık attığımda ve duyulmadığında genelde rüyada olurdum. Ama gerçekti, çığlıklarımı duydular ama o gün beni kurtarmak adına yerlerinden bile oynamadılar. Beni orada bir tecavüzcünün eline bıraktılar. Üstelik beni suçladılar.

Mesela fotoğraflarım çekilip satıldığında, okulun tüm dedikodu gruplarında dolaştığında da ses çıkaran olmadı çünkü fotoğrafları çekenin onlara bulaşmasından korktular. Fotoğrafları izinsiz çeken değil, suçu günahı olmayan genç bir kızdı en ağır küfürleri işiten.

Mesela hakkımda gruplar açıldığında, gruba 'Efsa Sikenler', 'Orospu Efsa' isimleri verildiğinde de kimse sesini çıkarmadı çünkü yine kendilerine de aynısı olur diye korktular. Onların korkuları yüzünden ben yıllarımı yitirdim. İpin ucu kendilerine değecek diye ödleri koparken ben o iple boğuluyordum. Ucu değmesin diye sağırlaştıkları o ip boynuma geçirilmiş urgan olmuştu.

Buydu işte. Korku. İnsanı sağırlaştırırdı. İnsanı kör ederdi. İnsanı dilsizleştirirdi.

Güçlü olanın hedefi olmamak için beni ateşe atmışlardı, ben o ateşte küle dönmüştüm ve yine öylece geçip gitmişlerdi.

Dirseğimin içindeki dünden kalma solmuş çiçeğe bakarken Koray'ın hatırlattığı şeylerle bir kez daha yüzleştim.

Koray güçlü olandı, bense zayıf olan. Kimse zayıf olanın yanında olmazdı, biliyordum.

Çiçeğin solmuş kokusu yine de beni gülümsetmiş, içimdeki acıyı kokusuyla hafifletmişti. Bulut'un dün yaptıkları için ondan ne kadar nefret edersem edeyim yine de bir yanım ona minnet duyuyordu. Yanlıştı, çok yanlıştı belki de ama engel olamıyordum.

Belki yaranın ismi zihnimde hala Koray'dı ama şimdi baktığımda gördüğüm çiçek anıları düşünürken bile içimi sızlatmıyordu.

Bulut'un bir hışımla evden çıkmasının üzerinden yaklaşık bir saat kadar geçmişti. Hala koltukta uzanır pozisyonda dururken Uğur da geldiğinden beri gergince oturduğu yerde dizini sallayıp duruyordu. Ona Oktay denen adamı sormayı istesem de izlerimdeki çiçekler yüzünden dikkatimi ona pek de veremiyordum.

Kapı çaldığında Uğur dizlerini sallamayı kesip hızla kapıya adımladı. Kapıyı açtığında yüzündeki rahatlamış ifadeyi seçebiliyordum ama ne gördüğünü bilmiyordum. Uğur kapıyla birlikte geri çekilip Bulut ve ensesinden sürüklediği yaralı adamı görüş alanıma soktuğunda yüzümü buruşturmadan edemedim. Şaşırma kotamı fazlasıyla doldurduğum için karşımdaki görüntüye şaşırmadım ama dün olduğu gibi midem olduğu yerde takla atıyordu. Ensesinden hiç zorlanmadan sürüklediği adamın ağzından kanlar akıyor, bir dizinden ve bir kolundan vurulduğu için kendini tamamen Bulut'a bırakmış, gözleri kayıyordu. Bulut evden çıkarken ki gülüşünü hiç silmemiş gibi keyifle salona girdiğinde arkasında bıraktığı kan gölünü zerre umursamadan adamı olduğu gibi yere fırlattı. Kan kokusu günlerdir soluduğum tek koku olduğu gibi şimdi daha da yoğun bir şekilde burnuma hücum ediyordu. Ben uzandığım yerden ayağa kalkarken yerdeki adam da yere kan kusuyordu. Gördüğüm bu görüntü zihnimi yıllar öncesine götürdüğünde içim acıyarak bakmaya başladım yerdeki bu adama. O da bakışlarımı hissetmiş olmalı ki bana döndüğünde gözlerimdeki acıyı okuyunca yalvarırcasına bakmaya başladı bana.

Ruh CinayetleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin