-6-

8.1K 574 630
                                    

Zihnim acıyor, içindekiler ellerindeki dikenleri her yere batırıp canımı yakıyorlar. Zihnimde onlara açtığım mezarlıktan birer birer çıkmış yaşanan her şeyin acısını çıkarırcasına batırıyorlardı dikenlerini. Haklıydı, zihnimde bir mezarlık olmamalıydı. Zihnime gömdüğüm acılarım olmamalıydı.

O kadar tükenmiş hissediyordum ki kendimi. Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Buraya gelmeden önce bir şekilde çare bulabiliyordum. Hiç değilse içimdekileri kağıda döküyor, birikmiş ne varsa yazdığım her kelimeyle teker teker gidiyor, içimdeki yükü azaltıyordu. Şimdi yapamıyordum çünkü anlatmaya mecalim kalmamıştı. Yazdıkça geçeceğine olan inancım da artık benimle birlikte tükenmişti.

Kapkaranlık bir odada kapıyı aramaya çalışıp her seferinde duvara toslamak gibi. Çabalamak istiyorsun ama göremediğin için yapamıyorsun da. Düştüğüm bu kuyuda hiç ışık yok ve ben bir kapı arıyorum bu zifiri karanlıkta. Biri önümden bana ışık tutuyor ama arkamı aydınlatıyor. Geride bıraktığım yolu aydınlatıyor. Geride kalanları aydınlatıyor. Ve ben görüyorum, orada bir kapı yok. Orada geçmiş var, orada acı var, orada kan var.

Artık düşüncelerden mi, gerçeklerden mi kaçsam bilemiyorum. Hangisi daha az acıtırdı?

Ruhumun parçaları önümde, beni itip toplamamı istiyor. Ama beni kanatmak dışında bir işe yaramıyor. Kanadıkça kanıyorum, ölüyorum ama gözlerimdeki yıkımı zafer sanıyor. Zevk alıyorum, toparlanıyorum sanıyor. İnatla elime batırıyor parçaları.

Öldürdüğü insanlar benim zihnimde, benim içimde. Onları öldürürken kanları dolduruyor zihnimi. Her şeyiyle yine oradalar. Geçmiyor, geçecek sanıyor ama geçmiyor.

Gözlerimi açtığımda hala yanıp sönen kırmızı ışığın altındaydım. Alarm da kesilmemiş, hala aynı odada, aynı manzara karşımdaydı. Karşımdaki camın dibine çökmüş yarasına pansuman yapan Bulut'u gördüğümde içim ürperdi. Bakışlarını bana çevirip gülümsedi. Arkasındaki manzaraya attığım korku dolu bakışlarım ona zevk vermiş gibi gülüşü büyüdü. Üzerindeki siyah tulumun üst kısmının fermuarını açmış, pansuman yapmak için çıkarmış olmalıydı. Üstü başı kan içindeydi. Yüzüne bile bulaşan kanla fazlasıyla korkunç gözüküyordu.

"Geldiğine değdi mi bari?" Umursamaz gözükmeye çalışsa bile yarası yüzünden ne kadar ter döktüğünü ve acı çektiğini görebiliyordum.

"Değdi. Birini bıçakladım." Aynı alaylı tavırla cevap verdiğimde kahkaha attı.

"Ne yalan söyleyeyim, bunu ben de beklemiyordum." Arkasındaki manzara yüzünden bakışlarım sürekli o tarafa kayıyor, çığlık atıp ağlamak istiyordum.

Hala Elif ve Harun'nun bileklerinden kanlar damlıyor, vücutları mosmor gözüküyordu. Gözlerinin açık olması beni zangır zangır titretirken bakışlarımı oradan zorlukla ayırdım.

Koca cüssesiyle yarasını tutarak zorlukla ayağa kalktığında bana doğru geliyordu. Ellerindeki kuru kanla içimi bir korku kapladı. Tam önümde diz çöktü.

"Bu şekilde bakma." Başını iki yana salladı.

Boğazımı temizleyip kısık sesle konuştum. "Nasıl?"

"Vazgeçmiş gibi, her şeyden. Kendinden bile." Ne kadar kalpsiz biri olduğunu gözlerimle görmesem gözlerine hüznün oturduğunu söylerdim.

"Vazgeçirdin çünkü."

Bana hala böyle söylemesi onu aptal gibi görmeme sebep oluyordu. Yaptığı şeylerin beni mutlu edip hayata bağlayacağını sanacak kadar ruh hastası mıydı bu adam?

Ruh CinayetleriTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang