-3-

12.1K 775 469
                                    

Anılar silinmezdi, hafızanızı yitirmediğiniz sürece. Canınızı acıtmış anıları unutmak, kendini mahvetmek; bunlar çözüm değildi. Asıl çözüm anıları aşabilmekti. Hatırladığınızda içiniz sızlamayacak hale getirebilmekti. Hatırladığınızda belki de gülmekti. Ama hatırladığınız anılarda içinizde bir yer acıyorsa çözememişsiniz demekti.

Karşımdaki adam geçmişimdekileri yakarak çözüm ürettiğini sanıyordu ama dedim ya, geçmiştekileri yakabilirdiniz ama geçmişi yakamazdınız.

Birkaç saat önce baygınlık geçirmiş, az önce gözlerimi açmıştım ve hala karşımda olduğunu gördüm. Göz kapaklarımı araladığımda ilk gördüğüm bir dirseğini yatak başlığına dayayıp yanağına yaslamış, tepemde dikilen o adamdı. Göz göze geldiğimizde doğruldu. Aynı anda ben de doğrulduğumda gözlerim istemsizce kapıya ilişti. O çıktığında ben de çıkabilir miyim? Belki şifreyi görürdüm?

"Bu odadan sadece ben istersem çıkabilirsin, hiç bakma." Soğukkanlılığımı koruyarak gözlerine bakmaya başladım. Derin bir nefes aldığımda ayağa kalkıp karşısına dikildim. Aldığım nefes bile zorlukla çıkarken, kalbim korkudan deli gibi atarken ben de kendime hayret ediyordum.

"Seni bir yerden tanıyorum, değil mi?" Bedenime zıt, sesim kısık ve titrek çıkarken boy farkımız nedeniyle yukarıdan bana bakıyordu.

"Nereden çıkardın?" dedi tok bir sesle. Evet nereden çıkarmıştım?

"Ben tanımıyor olsam bile, sen tanıyorsun değil mi? Yoksa tüm bunları bilmene imkan yok." Başımı iki yana sallayıp güldüm. O da başını iki yana sallayıp benim gibi güldü.

Bir süre akıl hastası gibi ikimiz de birbirimize bakarak güldüğümüzde ciddi ciddi bunların gerçekliğini tartıyordum. Benim gülüşlerim kahkahaya dönüştüğünde o gülümsemeye devam ediyordu.

"Gerçekten... Artık tedaviye ihtiyacı olan tek kişi sen değilsin." Daha çok kahkaha attığımda gerileyip arkamdaki yatağa oturdum. Kahkahamı ellerimle dudaklarımı örterek bastırmaya çalışırken kendimi daha da geriye attığımda sırtım yatakla buluştu. Gülmekten gözümden yaşlar akıyordu. Ya da yine içime akıttığım yaşlar gülme bahanesiyle dışarı taşıyordu.

Gülmeyi durdurduğumda bu defa kahkaham değil çığlığım doldurdu kulaklarımızı. Yataktan hızla doğrulduğumda ona doğru yürüdüm. Onun da gülümsemesi silinmişti. Ellerimle göğsünden sertçe ittiğimde bir adım geriledi. Yüzüme bakmıyordu, yalnızca yeri izliyordu bu defa.

"Ne çeşit bir hastasın sen? Kimsin, sana ne geçmişimden! Sana ne! Çıkar beni buradan çünkü ben çıkarsam yemin ederim seni öldürürüm. Git tedavi ol ruh hastası!" Bağırışlarımın, fazla yüksek sesime karşılık sadece susuyor, yeri izliyordu. Bu beni daha da delirtirken daha sert göğsünden ittim defalarca. Bu sefer yerinden bile oynamazken bir süre ona vurmama izin verdi. Bense bir yandan ağlıyor, bağırıp çağırıyor, hesap soruyordum.

"Cevap ver bana! Yüzüme bak!" En sonunda bileklerimden tutup beni durdurdu. Çekmeye çalıştım ama izin vermedi, can yakmayan ama sıkı bir biçimde tuttu. "Kimsin sen?" Bulanık görüşümle sesim biraz daha düşerken, yaşlar gözlerimi terk edince görüşüm yeniden netleşti.

"Ben senin için kimseyim Efsa." Verdiği cevaplar kalan son umut kırıntılarımı da bitirirken gücüm çekildi. Başımı eğip gözlerimi kapattım. Ağlamam, çığlıklarım sessizleşirken ellerimi serbest bıraktı.

"Senin bendeki yerini değil, benim sendeki yerimi soruyorum." Ona olan öfkeli bakışlarım yerini yalvarırcasına bakan gözlere bıraktığında kızgın bakışlarının gevşediğini gördüm. Kendimi sakinleştirmek için yüzümü sıvazladığımda yaşları silip derin nefes aldım ve tekrar yüzüne baktım.

Ruh CinayetleriWhere stories live. Discover now