- XXIII -

18 3 12
                                    

Atakan'dan;

Atlas'ı bekliyordum dışarıda ama biraz geç kalmıştı sanırım. Meryem ve Kuzey baygın hâldeyken onları tuttuğumuz yerden çıkıp eve girdim. Yiyişiyorlar mıydı yoksa? Odasının önüne geldiğimde bir an anlayamadım gördüklerimi. Başımı iki yana sallayıp Atlas'ı sarstım.

"Atlas, uyan hadi kendine gel. Kendine gel, sana ihtiyacım var bunu biliyorsun. Onu kurtaracağımı da biliyorsun. Kendine gel geri zekalı!" diye bağırdım ona sarsmama rağmen kendine gelmediğinde. Bağırmamla birlikte gözlerini araladı ve bana baktı.

"Ölmediğini söyle bana, yalvarırım ölmediğini söyle." dedi titreyen sesiyle. Sena'ya baktım. Göğsü hâlâ inip kalkıyordu. Bu sersem o anki korkuyla fark etmemişti bunu.

"Yaşıyor, kurtaracağız onu. Toparla kendini hadi güzelim. Biraz durumlar toparlasın ikinizi baş başa bırakacağım. Hadi hayatım." dedim ona kendimden emin çıkan sesimle.

Başını sallayıp doğruldu ve onu da kucağına alarak kalktı. "Atlas, şu adamı tanıyor musun?" diye sorduğumda yerde yatan adama baktı. "Sena'nın abisi o. Dokunmaya kalktı kesin kızıma." dedi.

"Bununla sonra ilgileniriz hadi gidelim." dedim ve beraber aşağı inip evden çıktık. Hastaneye gidip Beyazıt'ın olduğu hastane odasına girdik ve Atlas Sena'yı yatırdı. Ben de hazırlanıp gerekli şeyleri yapmaya başladım.

Babam bizi eğitirken bana bazı tıpla ilgili şeyleri öğretmişti. Bu yüzden çok ağır bir durum olmadıkça hastaneye gelmezdik. İşimi bitirdiğimde Rüzgâr'ın yanına çöktüm. Çok yorgun hissediyordum. Gözlerim yavaşça kapandı ve başım onun omzuna düştü.

• • •

Beyazıt'tan;

Gözlerimi açtım ve ilk gördüğüm şey hastane tavanı oldu. Yavaşça doğrulurken canım acıdığı için inledim. Atakan hızla kalkıp yanıma geldi ve bana yardımcı oldu. "Nasıl hissediyorsun kendini? Bizi çok korkuttun." dedi tüm ilgisi bendeyken. Gülümsemeyip başımı salladım. Atlas da geldi ve sarıldı bana.

"Özür dilerim. Benim yüzümden bu hâldesin. Keşke senin yerine ben vurulsaydım." dediğinde Atakan başına vurdu. "Aklını alırım senin bir daha öyle bir şey dediğini duymayayım." dedi sertçe. İkisi gülerken Atlas geri çekildi benden.

"Biraz dolaşmak istiyorum. Bu oda daraltıyor beni." dediğimde Atlas itiraz etti. "Daha yeni ölümden döndün olmaz." dedi. "Aslında biraz dolaşabilir. Geri zekalı doktor bizi kandırdı. Kurşun sadece sıyırmış. Bu sersem de uyumak istemiştir kesin ilaçların etkisiyle. Git dolaş biraz. Ardından seni hazırlayıp gidelim."  dedi Atakan.

Başımı salladım ve kendimi odadan dışarı attım. Çok sersem hissediyordum. Neredeyse adımı unutmuştum. Kuzey'in bana olan ihanetiyle yüzleşmek istemiyordum. Fakat hatırladıkça ağlayasım geliyordu.

Ağlayabilirdim. Koridorda kimse yoktu, yapayalnızdım her zamanki gibi. Gözlerim doldu, ardından gözyaşlarım akmaya başladı. Ağlarken yere bakarak yürüyordum. Gözyaşlarım önümü görmemi zorlaştırıyordu. Durup gözlerimi sildim ve tam yürüyeceğim sırada hızlıca gelen kızla çarpıştım.

Saçları koyu kumral tonlarındaydı. Saç aralarını mora boyatmıştı. Gözleri koyu kahveydi. Yıldızlardan daha parlak bir şey varsa o da gözleriydi. Tüm galaksi sanki onun gözlerindeydi. Burnu yüzüne göreydi fındık gibiydi. Dudakları pembeydi lip balmı parlaktı. Boynu ince ve güzeldi. Boynunu süsleyen ise küçük bir kolyeydi.

Hemen ardından gözleri gözlerimle buluştu. Bana baktı. Ağladığımı görünce gözleri büyüdü. Endişeli ve bir şarkı gibi çıkan sessiyle "Ne oldu neden ağlıyorsun? Hangi piç üzdü seni?" dedi. Dediğine gülmeye başlamıştım. İlk kez biri beni merak ediyordu.

Uyandığımdan beri ilk kez gülüyordum. Çok sevimliydi. Kollarımın arasında küçücük kalırdı. Böylece kendime saklayabilirdim onu. Aklımdaki düşüncelerle gülümserken konuştum. "Boş verin madam, önemsiz biri için endişelenmeyin." dedim kahverengilerimi onunkilerden çekerken.

"Kim böyle üzdü seni? Söyle hepsinin alayım canını. Senin gibi muhteşem görünen birini üzmek için bayağı aptal olmak gerek." dediğinde alayla güldüm. "Ben muhteşem olamayacak kadar değersizim. 25 yıldır kimse önemsemedi beni. Öyle yapıyormuş gibi gösterdiler. Hiçbir zaman önemsenmeyen birini neden önemsiyorsunuz?" diye sordum gözümden akan yaşlarla.

Duygularımı bu sefer saklayamıyordum. "O seni kandıranlar çok aptal biliyor musun? Senin gibi birine sahip olmak ne demek bilmiyorlar. Anlat hadi bana, kim üzdü seni ha?" dedi yumuşak bir şekilde. Çok güzeldi sesi. Başımı omzuna bıraktım yavaşça.

Sikeyim çok güzeldi kokusu. Gözlerimi kapatıp birkaç derin nefes aldım. Zihnim rahatlıyordu. Her şeyi anlattım ona. Başımı omzundan alıp gözlerimin içine baktı. Oturur saatlerce izlerdim gözlerindeki o sevimli ışıltıyı. "Sikeyim onun sevgisini. Bu kadar canın yanacağına hiç tanımasaydın onu. İnan bana kimse senin verdiğin değeri hak etmiyor. Böylesi bir sevmeyi hak etmek için her şeyi yapardım ben. Ama yok, Mi Young asla sevilmeyecek." diye konuştu kendi kendine.

Demek adı buydu. Gülümsedim. Bakışları oraya takıldı bir süre. Onda beni çeken bir şeyler vardı. Etkileniyordum ondan. Dokunuşları çok zarifti. Sanki bir sanat eserini inceler gibi bakıyordu gülümsememe.

"Adınız ne kadar da hoş." dedim hâlâ yüzümü ellerinin arasında tutarken. O da gülümsedi. "Teşekkür ederim. Senin adın nedir? Tabii söylemek istersen." dediğinde "Beyazıt." diye kısa bir cevap verdim. "Çok güzel, çok da yakışıyor sana." dedi ve ellerini yüzümden çekip bana sarıldı.

Kulağı kalbimin üstüne geliyordu. Heyecanlanmıştım. "Ne yapıyorsun?" diye sordum başımı eğip bana sarılan bu küçük bedene bakarak. "Kalbini dinliyorum." diyerek karşılık verdi. "Ne diyor?" diye sorduğumdaysa "Yalnız olduğunu söylüyor." dedi mırıldanarak.

Onu kendimden uzaklaştırıp ben de onun gibi kulağımı kalbine dayadım. O da benim gibi yalnızdı. "Ne yapıyorsun?" diye sordu beni taklit ederek. Gülümseyerek "Kalbini dinliyorum." dedim. Ne diyor diye sordu yine benim sorduğum gibi ve ben de "Yalnız olduğunu." dedim.

Devam Edecek...
————————————————————-
R. F.

𝙍𝙤𝙘𝙠 𝙉 𝙇𝙞𝙩𝙚𝙧𝙖𝙩𝙪𝙧𝙚 Where stories live. Discover now