- I -

175 27 162
                                    

Sinirle eve yürüyordum, nasıl olur da benim yazdığım hikayeyi beğenmeyip saçma sapan hikayeleri yarı finale alırlardı?

Elimde yuvarlayıp rulo yaptığım denemeyi sıktım hala sinirli olduğum için. Ben Sena Karakurt o kadar hazırlanayım yarışma için ve benimkini seçmesinler, mükemmel!

Yürümeyi bırakıp gözlerimi kapattım ve başımı yukarı kaldırdım sakinleşebilmek için. Tüm emeklerim boşa gitmişti... Tekrar yürümeye başladım.

Sinirli sinirli yürürken bir bedene çarptım. Sinirle "Önüne baksana geri zekalı!" derken başımı kaldırıp çarptığım kişiye baktım. Açık kahve saçları, ela gözleri, sert ama onu bir o kadar da güzel gösteren yüz hatlarıyla gerçek dışı bir varlığı andırıyordu. Tanrı onu yaratırken fazla özenmiş olmalıydı...

Kahretsin, çok muhteşemdi! "Şey, galiba benim yürürken önüme bakmam gerek." dedim kaşlarını kaldırmış, ilgili bir şekilde bana bakan genç beyefendiye bakarak. Evet, ona ne diyeceğimi bilemedim. Birden başımın dönmesiyle dengemi kaybettim ve gözlerimi sıkıca kapatıp düşmeyi bekledim.

Ama beklediğim olmamış, onun kolunu belime sarmasıyla bedenim onunkine yaslanmıştı. Gülümsedi ve "Belki de kendine dikkat etmen gerekiyordur. Bu soğuk ve yağmurlu havada uzun süre dışarıda durmamalısın genç hanımefendi." dedi.

Büyülenmiş gibi ona baktım. Benden en az on veya on beş santim uzundu. Eğilerek baktığı için o güzel saçları önüne düşüyordu. Ağzım açık onu incelediğimi fark ettiğinde güldü.

"Öyle bakmasan da olur, abartılacak biri değilim." dediğinde kendime geldim ve ondan istemeye istemeye uzaklaştım.

"Yok be ne alakası var? Sadece... Ela gözlü kişileri severim."
"Tabii efendim." dedi bakışlarını yere indirip sırıtarak. Neden bu kadar sevimli olmak zorundaydı!

"Ya uğraşmasana benimle, hem gitsene neden hala duruyorsun burada?" dedim sanki sokak benimmiş gibi. Bakışlarını tekrar gözlerime çıkardı ve konuştu.

"Canım istedi. Asıl sen neden duruyorsun? Hoşça kal diyerek geçip gidebilirdin." dedi sesindeki hafif hüzünle. O da istemiyordu, ben de istemiyordum ama zorundaydım. Yağmur yağıyordu ve onun hasta olmasını istemezdim kesinlikle.

"Şey..." dedim ve derin bir nefes alarak devam ettim, "Elalarına biraz daha bakmayı istedim sadece."
Cesaretime ben de şaşırmıştım.

Bakışları derinleşti ve bana farklı bakmaya başladı. Çok güzel bakıyor, çok güzel bakıyor! Ama vazgeçilmez bir klasik vardır, o büyülü an birinin seslenmesiyle bozulur.

"Sena! Kiminle konuşuyorsun orada?" diye seslenen İkbal'e baktım. İkbal benim sıra arkadaşımdı ve çok iyi anlaşırdık. Fark edildiğimizde o hızlıca ifadesini sertleştirip konuştu.

"Akşam tekrar buraya gel gelebilirsen. Hoşça kal." dedi ve hızla uzaklaştı. İkbal yanıma gelip koluma girdi.

"Yanındaki kimdi?" diye sorduğunda yürümeye başladık.
"Önemli biri değil, yürürken çarpıştık o yüzden tartışıyorduk." dedim geçiştirerek.
"Güzel, yarı finale girdin değil mi?" diye sorduğunda sinirimin kaybolduğunu şu an fark ediyordum. O beni sakinleştirmişti.

"Hayır maalesef. Benim hikayem yerine deniz kızı konulu seçtiler, örümcek adam seçtiler, nasıl düşünemedim ben onları ya?" dedim tekrar sinirlenerek.

Bir hikaye yazma yarışmasına katılıp hikayemi sundum jurilere ama onlar başka kişilerin hikayeleriyle ilgilendiler. Neyse, torpiliniz olacaktı bu gibi durumlarda, orada tanıdığınız birilerinin olması gibi.

"Beni dinlemiyor musun?" diye kızan İkbal'e özür dileyen bakışlarımı gönderdim.
"Özür dilerim dalmışım, ne diyordun?" dedim.

"Yarın denemeden sonra çıkalım mı bir şeyler içmeye diyordum."
"Olur, bana uyar." dedim kolundan çıkarken. Eve giderken ters yönlere gideceğimiz yere gelmiştik. Sarılarak vedalaştık ve evlerimizin olduğu yönlere yürüdük.

• • •

Akşam üzeriydi ve ben yaşadıklarımızı düşündükçe sorulara odaklanamıyordum. Ben ne giyecektim çıkarken? Ona güzel görünmek istiyordum. O bakışı tekrar görmek istiyordum... Tanrım bir bakışa takılıp kalacak kadar etkilenmiştim ondan.

Kalkıp üzerimi giyindim ve saçlarımı tarayıp kendi haline bıraktım. Heyecanlıydım, telefonumu alıp odamdan çıktım ve anneme çıktığımı, birazdan döneceğimi söyledim.

Kendimi dışarı attığımda yağmur hafif hafif yağıyordu. Yağmurlu havaları severdim, beni rahatlatırlardı güneşli havaların aksine. Düşünceli bir halde çarpıştığımız yere gittim. Oradaydı, duvara yaslanmış ve elleri cebinde bana bakıyordu. Bakışlarımı yere indirerek yanına gittim.

"Merhaba."
"Merhaba." dedim ben de ona bakarak.
"Ailen bir şey der mi dışarıda olmana?"
"Hayır, annem arkadaşlarımla bazen takıldığımızı bilir." dedim onun başını sallayıp duvardan ayrılmasıyla ikimiz de yürümeye başlarken.

Bir süre sessizce yürüdük. Dayanamayıp önüne geçerek durdurdum onu. Başımı kaldırarak ona baktım.

"Beni neden çağırmıştın?"
"Biraz daha konuşabilmek ve biraz daha..."
"Biraz daha?" dedim devam etmesini istediğimi belirterek. Başını yana çevirip karşıdan gelen adamlara baktı ve elimi tutup koşmaya başladı.

"Hey! Kimden kaçıyoruz? Neden cümleni tamamlamadın?" dedim koşarken. Cevap vermezken aklımda bu sorunun olası cevaplarını düşünüyordum. Onu karanlık bir ara sokağa çekip sinirle onu duvara ittim.

"Neden tamamlamadın cümleni ha?" dedim ona saklayamadığım sinirimle. O da aynı benim gibi sinirle cevap verdi.

"Seni çağırdım çünkü... Çünkü biraz daha gözlerine bakmayı istedim! Gözlerin çok güzel!.. Tüm sorularının cevabını alacaksın ama şu an kaçmamız gerek." dedi ve cevap vermemi beklemeden elimi tutarak tekrar koşmaya başladı şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeyen bir ben ile beraber.

Devam Edecek...
————————————————————
R. F.

𝙍𝙤𝙘𝙠 𝙉 𝙇𝙞𝙩𝙚𝙧𝙖𝙩𝙪𝙧𝙚 Where stories live. Discover now