Bu ondan duyduğum son cümle oldu. Duvarı aşmaya çalışsam, bütün gücümü kullansam da başaramadım, her seferinde önümdeki duvar beni geri püskürttü. Freyr'in elinden yayılan siyah dumanlar Endymion'un etrafını sardı, onu daha da kendine çekti ve yüz yüze geldiler. Endymion'un ondan kurtulmak istediği için çırpındığını görebiliyordum ama o da tıpkı benim gibi başarılı olamıyordu. Endymion'un bedeni ışık saçmaya başladığında, onun aksine Freyr'in görüntüsü fazla ışığa maruz kalmış bir çiçek gibi soluyordu. Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Ne yapıyordu?

Olduğum yerden kurtulmaya çalışmadım, öylece durup onları izledim.

Freyr gözlerimin önünde her geçen saniyede yarım yaş aldı. Endymion'dan ona doğru yayılan ışığın aksine kendi bedeninin etrafını siyah sisler örmüştü. Elimi duvara yasladım, duvar bu kez beni itmedi. Duvar bir anda kayboldu, Freyr iki elini de aşağı indirdi. Endymion sendeleyerek geriye doğru çekilirken gözlerim Freyr'deydi.

"Evet, yıllarca sizden uzak kaldım," dedi Freyr. Birkaç dakika önceki o genç yüzü, şimdi yirmi yaş birden almış gibi görünüyordu. "Seni tanıma fırsatım olmadı ama ona bakışını gördüm. Ona bir şey olursa, benim yıllar önce yaşadığım yıkımdan daha büyüğünü yaşayacaktın."

"Ona ne yaptın?" Sesim fısıltı gibi çıktı, yavaş adımlarla onlara yaklaştım.

"Hayatın ve zamanın bir gün onu senden koparmasına engel oldum. Bu benim nezdimde sana verebileceğim en iyi hediyeydi."

Endymion'un yüzündeki şaşkınlığı gördüm. "Bunu neden yaptın?"

Freyr, yüzünde oluşan yeni çizgilerle bana baktı, işaret parmağıyla beni gösterdi. "Çünkü o, seni bir gün kaybedebileceğini bilerek, bir gün öleceğini düşünerek her gün üzülecekti." Bunu nereden bilebilirdi? "Seni bir ölümsüz yapmadım, Endymion. Sen, Astrid'le olduğun müddetçe ölümsüz olacaksın. Bir gün Regina gibi gitmek istersen, Astrid'le yollarınız ayrılırsa, işte o zaman, zaman senin için tekrar akmaya başlayacak." Yavaşça güldüğünde, artık göz kenarlarındaki kırışıklıkların da derin olduğunu fark ettim. "Benim bu kadar çökmeme sebep olacak kadar enerjiyi benden çektiğine göre senin de onu bırakmaya pek niyetin yok."

İkimiz de ona ne söylememiz gerektiğini bilmiyormuşuz gibi sessizdik. Bizimle konuşacağı şeyin bu olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Annem onu sevmeye devam etseydi, birlikte olsalardı, annem ölmemiş mi olacaktı? Dolan gözlerimi yere indirirken Endymion'un kısık bir sesle ona teşekkür ettiğini duydum. Bahsettiği plan buydu. Yıllar önce bir ölümlü olan annemi de kendi gibi bir ölümsüze çevirmek istemişti. Ona neden yapmadın diye hesap soramazdım. Yapsaydı bile annem bir gün ona olan sevgisinden vazgeçtiğinde, yine ölümlü olacak, yine aynı döngüye girecekti. Annemi bekleyen sonun hep aynı olduğunu anlamak göğsüme kramp girmesine neden olmuştu. Göğse giren kramp kolay geçmezdi, dakikalarca göğsünüzü ovsanız da her nefes alışınızda bıçak saplanıyormuş gibi hissederdiniz. Bu kramp da artık benim gibi ölümsüzdü.

Freyr sonunda hareketlendi, adımları bana yaklaştı. Yanımda durur sandım ama yanımdan geçip gideceğini anladığımda, "Teşekkür ederim," diye fısıldadım. Onu durduran da bu oldu.

Dolu dolu olan gözlerim yerdeydi ama onun gözlerinin bana çevrildiğini hissedebiliyorum. "Hayatının ortasına beni bir dert olarak koymak zorunda değilsin, Astrid," dediğinde, gözlerimi kaldırarak ona baktım. "Güçlü olmak için de Tilki Çağlayanı'na ihtiyacının olmadığına eminim. Ben her zaman buradayım. Sen de kendin için güzel bir hayat yaşa."

Tekrar arkasını döndü ve bu kez durmadan ilerledi. O gittiğinde koca salonda Endymion'la yalnız kaldık. Gözyaşlarım akmadı, boşluğa takılmış olan gözlerimin arkasına gizlendi, geri çekildi. Elimin tersini yanağıma bastırıp Endymion'a baktım, o sırada o da bana yaklaşıyordu. Onun gidecek olmasından artık endişelenmeme gerek yok muydu gerçekten?

AKREBİN KALBİ / TAMAMLANDIDonde viven las historias. Descúbrelo ahora