43. Siren

1.2K 157 128
                                    

🦂

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

🦂

🎧Michael Maas&Alina Lesnik, Last Dance
🎧No Signal, Embers

🦂

Beş parmağın beşinin de bir olmadığı ve her insanın aynı olmadığı gibi her duygu da aynı işlenmiyordu. Ne kadar çok insan tanırsanız buna o kadar çok şahit oluyordunuz. Beni ağlatan bir duygunun, başka bir insanda mimik oynatmayacağını, içini bile sızlatmayacağını biliyordum. Ben insanları kabul ediyordum, kabul etmediğim şey insanların yaptıklarıydı.

Aidoneus'un nasıl bir insan olduğunu az çok biliyordum. Ben onu bir insan olarak kabul ediyordum ama yaptıklarını etmiyordum. On beş dakika önce odadan çıkıp gitmişti. Ondan birkaç dakika önce Sobek de arkasından çıkmıştı. Beş dakika önce de Endymion. Şimdi Aidoneus'un oturduğu o koltuğun önündeydim, pencereden dışarıya bakıyordum. Bahçedeydiler, yağmur artık daha şiddetli yağıyordu ama bağırışını net duyabiliyordum.

Aidoneus, kör bir öfkeyle Sobek'e bağırıyordu. Ona neden haber vermediğini, neden kontrol etmediğini, kendisine her gün saraya gidip Ursula'dan olan bitenleri öğrenmesi gerektiğini söylediğini ama neden onun bu olaydan haberi olmadığını soruyordu. Bu söylediklerine şaşırmadım çünkü Aidoneus her ne kadar umursamaz görünse de gardiyanlığı ciddiye alıyordu. Her şeyi bilmek istemesi şaşırtıcı değildi. Dediğim gibi, benim sorunum onunla değildi, yaptıklarıylaydı.

Kollarımı göğsümde toplayıp onları izlemeye devam ettim. Bir insanı tanımak istiyorsanız, bence onun birkaç ayrı hâlini izlemeliydiniz. Bir insanın sadece mutlu zamanlarına şahit olup o zamanki hâlleriyle bir kanıya varmaya çalışırsanız, işin sonunda yanılan siz olurdunuz. Şu an izlediğim adam öfkeli görünüyordu ama hayır, bu onun öfkeli hâli değildi. Ben onun öfkeli hâlini de görmüştüm ve bu aslında öfke değil, üzüntüydü. Üzgündü, üzgün olmak onda öfkeyi de ortaya çıkarmıştı ve Aidoneus'un bir başka yüzünü daha önüme sermişti.

Bir şimşek gökyüzünde şiddetle patladığında, Aidoneus durdu, başını eve doğru çevirdi ve onunla yağmur damlalarının kayıp gittiği camın üzerinden göz göze geldik. Dışarıdan bakıldığında o da benim üvey kardeşimdi ama onunla hiçbir kan bağım yoktu, o Douglas'tan farklıydı. Aramızda bir kan bağı olsaydı yine ona karşı böyle bomboş mu hissederdim bilmiyordum ama kendi kişiliğimi düşünecek olursam, bazı yapılanları kan bağı bile etkilemezdi, göz ardı etmezdim. Şu an ona gelmemin tek nedeni, görevine karşı beslediği disiplin ve istekti. Bu gücü öylesine birine vermek yerine ona vermeyi tercih etmiştim.

Ve Ana Tanrıça bana, kontrolden çıkanı yok edebileceğimi söylemişti.

Bir gün beni yanıltacak olursa, kutuları aradığımız zamandaki gibi içimde bir şüphe oluşturacak olursa, bu kez Douglas bile beni durduramazdı. Bunu ona söyleyecektim. Ona hiçbir şekilde merhamet etmeyeceğimi, bundan sonra hiçbir hatasını görmezden gelmeyeceğimi bilmeliydi. Uyarımı baştan yapacaktım ve seçimi de ona bırakacaktım.

AKREBİN KALBİ / TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now