16. Bölüm: 🌿MİNİK BİR ANI🌿

1.1K 77 139
                                    

🎶Bölüm müziği:
İdil Enstrümantal hüzün

(Fatma'nın anlatımıyla)

Başımı sert ve soğuk hastane oturağının arka kısmından zoraki kaldırdım. Burada ne zaman uyuduğumu ya da daha doğrusu sızdığımı bile hatırlamıyordum.
Telefonumu kısa bir aramanın ardından bulup saate baktım. Uykulu gözlerime telefon ışığı fazla geldiğinden gözlerimi kıstım ve ezan vakitlerini kontrol ettim. Sabah ezanı okunmuştu. Vakit çıkmadan namazımı kılmalıydım.

Tekli oturakta kıvrılarak uyuyakalmış bedenim, kaskatıydı. Yavaş yavaş ayaklandım ve üzerime verilen örtüyü oturduğum yere bırakıp mescide doğru ilerledim.

Önce abdesthaneye gidip bileğimdeki sıkı sargıyı da mesh ederek abdestimi aldım ve sabah namazımı teslimiyetle eda ettim. Namazdan sonra uzun uzun dua etmeyi de ihmal etmemiştim.

En son mescitten çıkıp ayakkabımı giymiş ve üst kata geri gidiyordum ki erkek mescidinden çıkan tanıdık simayla karşılaştım. Onun da mescitten çıkmasına şaşırmamıştım doğrusu. Ondan bunu zaten bekliyordum.

Önce birbirimize hafif bir baş selamı vermiştik. Bir şey konuşmadan merdivenleri çıkacaktık ki bana dönüp konuştu "İstersen sen git Fatma. Tüm gece uyumadın. Ben beklerim onu."

Başımı iki yana sallayıp söylediğini reddettim "Sağ ol ama gitmeyeceğim Mert. Uyanmasını bekleyeceğim."

Zaten bu cevabı vereceğimi biliyormuş gibi ısrar etmedi ve önde yürümeye devam etti "Sen bilirsin."

Gerçekten çok uykum vardı ama direnebilirdim. Önceki gece araba sürmüştüm. Bu gece ise malum kaza olmuştu. İki gecedir uyumadığım için gözlerim iyice küçülmüştü.
Mert de gözlerimi görünce öyle söylemiş olmalıydı.

Mert, Emre'nin tüm hastane işlerini güvenli bir şekilde hallediyordu. İyi ki onu çağırmıştım.

Hatırlamamak için uğraş verdiğim ama zihnime kazınan tatsız hadiseyi hatırladım.
Saatler önceydi... Emre'nin yere yığılıp kalmasıyla ne yapacağımı bilememiştim. Telefonda ambulansı tuşlayacaktım ki son anda peşimizde adamların olduğunu hatırlayıp daha güvenli bir şey düşünmüştüm. Emre'nin en güvendiği insanı aramalıydım. Adamlardan haberdar olup tedbir alabilecek birini...

Böyle biri olarak sadece Mert'i tanıdığım için alelacele Emre'nin telefonunu alıp parmak izi şifresiyle açmış ve Mert'i aramıştım. Bu şehirde olup olmadığını bilmiyordum halbuki. Ama o korkuyla bunu düşünememiştim.

Telefonu açıp bu ucunda benim olduğumu duyunca büyük bir şaşkınlık yaşamıştı önce.
Bense alelacele bir şeyler gevelemiştim. Sonra hızla toparlayıp ağlayan sesimle attığım konuma gelmesini, Emre'nin yaralı olduğunu söylemiştim. Bunu duyar duymaz yakınlarda olduğunu, sakin kalmamı ve hemen orada olacağını söyleyip kapatmıştı.

Hemen yolun kenarında, yerde kanlar içinde yatan adamın başında ağlıyor ve dualar ediyordum.
Birkaç dakika içinde bir araç yavaşlayıp ani şekilde yanımızda durmuştu. Arabadan hızla Mert inmiş, koşarak yaklaşmıştı dostunun yanına. Bir yandan onu arabaya bindirmek için kucaklıyor ve bir yandan da korkuyla bana ne olduğunu soruyordu.

O dehşet hadiseyle hıçkırıklarımın arasından kaza yaptığımızı söyleyebilmiştim yalnızca.
Sonrası çok hızlı ama yine korku dolu gerçekleşmişti.

Mert'in endişeyle bağırmaları, benim hıçkırıklarımın arasında olayı özet geçmem, hastaneye hızla getirdiğimiz Emre'nin alelacele ameliyata alınması ve benim de bileğime defalarca kez dikiş atılıp sargıya alınması. Bu sırada da Mert'in Emre için kan vermesi...
Bazı yerler şoktan dolayı bulanıktı artık zihnimde.

SIRÂT (İslami Roman) - Tamamlandı✅Where stories live. Discover now