2. Bölüm: 🌿TOKA🌿

1.8K 102 28
                                    


(Günümüz...)
Cama yasladığım başım , otobüsün hareketleriyle bir kez daha sarsıldı. Uyku ve uyanıklık arasındaydım.
Virajı dönünce sabah güneşi gözümü aldı. Ama sarı-kızıl ışık mükemmel... Bu yüzden duruşumu bozmadım. Sadece gözümü kapattım. Bu an çok güzeldi. Yüzüm ısınmıştı.

Durağa yaklaştığımızı fark edince yavaş yavaş kaldırdım kafamı camdan.
İndiğimde uyuşukluğumu hâlâ üzerimden atamamıştım. Elimdeki bez çantamı sol omzuma atıp okula doğru yürüdüm.

Nisa'ya işim olduğunu söyleyip uyuyakalmıştım ve tek başıma gelmiştim okula.
Okulumu seviyordum . Büyük bir üniversiteydi. Bahçesi de bol yeşilliklerin olduğu ferah bir alandı...
Bahçeden geçip okula girdim ve merdivenleri çıktım hızlıca. Ders yeni başlamış olmalıydı. Yine de geç kalmıştım. Sınıfın önüne gelince kapıyı tıkladım. Hocanın 'gel' komutunu duymadan açtım. Hocamız yoklama alıyordu "Fatma Günay?... Yok sanırım." Tam zamanında gelmiştim.

"Buradayım hocam. Çok özür dilerim." dedim mahçup bir şekilde.

"Önemli değil. Geç bakalım." dedi eliyle sıramı işaret ederken.
İlerleyip sırama, Nisa'nın yanına oturdum.

"Gelmeyeceksin sandım!"
Bana gülümseyerek bakan Nisa'ya dönüp güzel gülümsemesine karşılık verdim.

Aradan henüz çok az bir zaman geçmesine rağmen gerçekten çok sıkılmıştım. Saate baktım. Teneffüse daha dakikalar vardı.
O sırada kapı tıklatıldı ve açıldı. İçeriye gayet rahat hareketlerle bir erkek girdi. Hoca kaşlarını çatıp durumu anlamaya çalışıyordu. Sonradan hatırlamış gibi birden "Hmm evet , sen... Hatırladım. Seni kayıt sırasında görmüştüm. Yeni gelmiştin değil mi?"

"Evet." dedi. Kendinden emin ve rahat birisine benziyordu. Ve...?
Ve... Ben bu çocuğu nereden tanıyordum? Bir yerde gördüğüme öyle emindim ki ama nerede?

"İsmin neydi?" diye sordu hocamız. Belki ismini duysam hatırlayabilirdim.

"Emre."
Hayır, bu ismi hatırlamıyordum ama siması bir yerden zihnimde yer etmişti.

Kendini tanıtırken neden üniversite sonda okul değişikliği yaptığını düşünüyordum. Mecbur kalmış olmalıydı.
Tahmin ettiğim gibiydi. Cümle arasında "Ailemin işi gereği taşındık." demişti.

Hocamız anlayışla gülümseyip "Anladım... Peki, boş bir yere geçebilirsin Emre." dedi.

Hareketlendi ve bizim sıramızın olduğu tarafa yürüyüp yanımızdaki boş sıraya oturdu. Zaten bir de en önde boş bir yer vardı.
Etrafa bakınırken gözleri bende kaldı. Neden baktığımı anlama çalışıyor gibiydi. Gülümseyip önüme döndüm. O da bir süre sonra derse konsantre olmaya çalıştı.

Ders bitince genelde olduğu gibi çoğu öğrenci kantine inmişti. Çok erken yemeği ben de sevmiyordum. Bu yüzden çoğunlukla kantinde atıştırırdım.
Şimdi açlıktan bayılacaktım. Nisa'ya baktım ama o çoktan başını sıraya yaslamış ve uyku moduna geçmişti. Yavaşça kolundan dürttüm. Kalkmamakta ısrar ediyordu.

"Açlıktan ölüyorum. Hadi kantine inelim Nisa."

"Ya ben gelemem Fatma. Çok uykum var." deyip başını tekrar sıraya yasladı ve kollarını etrafına doladı.
Ben de kendim giderdim o zaman.
Ayaklandım. Tam kapıdan çıkıyordum ki bir ses beni durdurdu.

"Birlikte gidelim mi?" Dirseğini oturduğu yerin arkasına dayamış bana bakan Emre'ye döndüm. Ben bir şey demeden devam etti "Okulu pek bilmiyorum. Kantin nerede öğrenmiş olurum hem." dedi.

Bir anda yönelttiği sorusuna şaşırdım ama hızlı toparladım "Olur, tabi." dedim başımı sallayarak.
Ayağa kalktı ve yanıma geldi. Hâlâ oldukça tanıdık gelen çehresini nereden tanıdığımı hatırlayamamıştım. Ama bunu ona sormayacaktım. Sanırım sadece birisine benzetiyordum.

Bir şey demeden kantine indik. Kendime tost alıp kenardaki bir masaya oturdum.
Büyük ısırıklarla tostumu bitirip onu beklemeden ayaklandım.
Fazla çekingen olmam bazen beni bile rahatsız ediyordu. Ama insanlara fazla yakın olmak hiç bana göre değildi. Elimde olmadan kendi kabuğuma çekiliyordum. Fazla arkadaşım da yoktu. Bu yüzden onu beklemedim ve merdivenlere yöneldim.

Hızla merdivenleri çıkıp sınıfa girdim ve ilerleyip sırama oturdum. Nisa hâlâ uyuyordu.
Sıcak olmuştu. İnce hırkamı çıkarmıştım ama enseme değen saçlarımın da etkisi vardı. Belime kadar geliyordu. Kestirmeyi düşünmüştüm ama bir yanım da istemiyordu.
Elimi saçlarıma götürdüm. Bir dakika... tokam yoktu! Bir yandan nerede düşürdüğümü hatırlamaya çalışıyor bir yandan da yerlere bakıyordum.

"Ne arıyorsun?" Ne zaman geldiğini fark etmediğim Emre, merakla talaşlı halimi seyrediyordu.

"Sanırım tokamı düşürdüm, bulamıyorum." dedim bir kez daha yerlere göz atarak. Biraz daha bakındım ama bulamayınca elimle savuşturur gibi yapıp aramayı bıraktım "Neyse, sorun değil."

Ona baktım. Bir eli cebindeydi. "Belki de merdivenlerde düşmüştür." dedi.

"Sanmıyorum..." dedim tereddütle ve hemen ekledim "Çok da önemli değil. Sorun olmaz."

"Peki." Başını sallayıp sırasına oturdu. Farklı biriydi.
Üstelemedim ve ben de önüme döndüm.

Ders boyunca saçlarım ensemi gıdıklamıştı. Bir sağa bir sola attım. Her seferinde yine önüme doğru dökülmüşlerdi.

Sıcağa daha fazla dayanamayınca aklıma gelen fikirle gülümsedim. Önce elimle saçımı toplayıp döndürerek topuz yaptım. Bu kadar uzun saçla bunu yapmak zor olacaktı ama salık durmasından iyiydi. Güzelce topuz yapıp bir elimle dağılmaması için tuttum. Masamdaki kurşun kalemi de alıp zigzag yaparak topuzun arasından geçirdiğimde bitmişti. Oh be! Rahatlayarak arkama yaslandığımda üzerimdeki bakışları hissettim ve ona baktım. Gözlerindeki kızıl hareler bunu nasıl yaptığıma dair şaşırmış gibiydi.

_____________________

Yorum ve oylarınızı bekliyorum...😊

SIRÂT (İslami Roman) - Tamamlandı✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin