8. Bölüm: 🌿İLK ADIM🌿

992 91 36
                                    


Şişmiş göz kapaklarım açılmamak için dirense de yavaşça araladım gözlerimi. Kafam o kadar ağırdı ki... Gözlerimi kıpırdatmak bile zordu.

Etrafa göz gezdirince odamda olduğumu anladım. Bir dakika...ben buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. Kaşlarımı çatıp dünü hatırlamaya çalıştım.

Pek de güzel olmayan şeyler bir bir aklıma doluştu. Okulun oradaki bahçede ağlayışlarım, çığırmalarım...sonra...sonra?

...Sonra Emre'nin gelmesi ve ona sarılmam! Yürüyemeyince beni kucağında arabaya taşıması!...Ve şu an buraya nasıl geldiğimi hatırlamadığıma göre arabada uyumuş olmalıydım. O da beni buraya yatırmıştı!

Ben! Çekindiğim için daha önce Nisa dışında hiç kimseyle arkadaş bile olmayan ben... Emre'ye sarılmış ve boynuna burnumu dayayıp utanmadan uzun uzun kokusunu içime çekmiştim. Daha da tuhafı nedense bu beni rahatlatmıştı. Ayrıca kucağında buraya kadar taşınmıştım.

Ahh! Utanç verici...

Acaba o ne düşünüyordu. Kesinlikle acınacak halime üzülüp beni buraya getirmişti. Bu düşünce kafamı bir yerlerde saklama isteği uyandırıyordu. Sanki o buradaymış gibi utançla ellerimle yüzümü kapattım.

Biraz kendime geldikten sonra dün kafamda oluşan fikri hatırladım. Bu beni kalkmam için motive etmişti. Zor da olsa yavaşça doğruldum. Yorgunluğumu bu fikirle üzerimden atmaya çalıştım.

Yatağın yanında duran çantama uzanıp telefonumu aldım. Saat on iki buçuktu. Bu saate kadar uyumuş olmama rağmen bu yorgunluk neydi?

Kalkıp dünden üzerimde kalan kıyafetlerimden kurtuldum. Üzerimi değiştirince içeriye geçip Nisa'ya baktım. Her yere bakmıştım ama yoktu. Mutfakta bana kahvaltı hazırlayıp bir de not bırakmıştı. Notu elime alıp okudum. Beni uyandırmaya çalıştığını ama kalkmadığımı, kendisinin de Emrelerle ders çalışmaya gittiğini, uyanınca yanlarına gidebileceğimi yazmıştı.

Fırsatçı kız.

Oraya Mert için gittiğini bilmiyordum sanki.
Masaya baktım. Hiç iştahım yoktu. Bu yüzden pek bir şey yemedim ve mutfaktan çıktım.
Emrelerin yanına gitmeyecektim. Şu kafamdaki şey beni fazlasıyla meşgul ediyordu çünkü. Ve dünü hatırlayıp yanında kıpkırmızı dolaşmak istemiyordum...

Telefonumu, anahtarımı ve paramı alıp aceleyle cebime attım ve dışarıya çıktım. Beni tam olarak neyin beklediğini bilmediğim için heyecanlı ve meraklıydım. Bu da acele etmeme neden oluyordu.

Daha önce ders çalışmak için oturduğum parkı geçip yolun karşısındaki camiye geldiğimde durdum. Kendime emin miyim diye soruyordum şimdi. Bir kaç saniye düşünüp kararlılıkla başımı salladım. Evet, daha önce hiç bu kadar kararlı olmamıştım. Dün benim için sondu. Artık bir şeyleri öğrenmek istiyordum.

Camideki insanlar dağılmış ve sadece bir kaç adam kalmıştı. Yeni namaz kılmış olmalılardı. Namaz mıydı onlara huzur veren? Ya da başka bir şey mi? Her neyse bunu öğrenmeliydim. Daha önce sürekli kaçtığım bu dine artık kendi ayaklarımla gelmiştim.

Camiye yaklaştıkça heyecanlanıyordum. Az önceki kararlı halim, burada ne yapacağımı bilmediğim için pek de varlığını korumuyordu. Ama sadece nereden başlayacağımı bilmediğim içindi. Küçük adımlarla yaklaşıp caminin kapısından içeriye baktım.

Sadece bir kaç kişi oturmuş bir şeyler konuşuyordu. Biraz daha ileriye gidip tekrar baktığımda adamların yanındaki farklı giyimli kişi dikkatimi çekti. İmam deniyordu sanırım. Evet, imam olmalıydı. Bu adamın etrafında toplanmışlardı. Demek ki ben de o adama gitmeliydim. Ayakkabılarımı çıkarıp çekingen adımlarla yanlarına gittim.

SIRÂT (İslami Roman) - Tamamlandı✅Where stories live. Discover now