19.bölüm

872 33 6
                                    

Dudağımın kenarından akan suları hissederken kafamı geriye çektim. Marcus bardağı uzaklaştırırken eliyle dudağımın kenarını sildi.
"İyi misin?"
Gözlerine bakarken elinin tersini boynuma bastırdı. Soğuk eli tenime değerken ürperdim. Diğer elini tutararak kaldırdım.
Parmaklarımla eklem yerlerini okşadım.
"Acıdı mı?"
Adama yumruk atarken yara olmuştu.
"Hayır. İyisin değil mi?"
"Hala kanıyor."
Parmağıma bulaşan kanı gördükten sonra ayağa kalktım.

"Hastaneye gitmeliyiz."

Şu anda mekan sahibinin odasındaydık. Marcus tanınan biri olduğu için mekan sahibi ilgili yaklaşıyordu. Olayda adı geçecek olan diğer adam ile konuşup şikayetçi olmamasını söylemeye gitmişti. Dolayısıyla odada yalnızdık.

"Sorun değil."
"Sorun. Gitmeliyiz."
Yanaklarımdan sertçe kavrayarak dudaklarımı büzdü. Yüzüme eğilip dudaklarımı sertçe öptü. Yanaklarımı bırakırken dudaklarımı araladım. Sıcak dili dudaklarımı yalarken avucumda duran elinin, parmaklarının arasından parmaklarımı geçirdim. Diğer elimle gömleğinin yakasını tuttum. Eli belimi sıkarken kapının açılma sesi odada yankılandı. Hızlıca geri çekilirken mekanın sahibiyle göz göze geldik.

Marcus arkasını dönerken mekan sahibi elini gözlerine siper etti.
"Yanlış bir zamandı."
Marcus sinirlice güldü.
"Sorun değil Jack. Senin odan haklısın."
Jack elini gözlerinden çekti ve güldü.

Eskiden arkadaş olduklarını da söylemişlerdi sanki.

Parmağımı dudaklarına uzatarak bulaşan rujumu sildim. Bordo ruj parmaklarıma yayılırken güldü. Parmağımı öptü. Jack'in görmeyeceği şekilde dilini değdirdi.
"Zararlı..."
"Haklısın."
Ruj yutmak zararlı.
Parmağımı yüzünden çekerken bileğimi sıkıca kavradı.
Jack adamın sorun yaratmadığını ve mekandan çıktığını söylediğinde derin bir nefes aldım.

☆☆☆☆

"Orada durma Mary. Yanıma gel."
Burnumu içime çekerken ellerimi yüzüme bastırdım. Derin bir nefes aldığında göğsüm sarsıldı.
"Ah, Tanrım."
Gövdesinin sıcaklığını yakınımda hissederken kollarını etrafıma doladı.
"Buradan çıkacağız Mary. Hızlıca..."
Beni çekiştirerek odadan çıkardı ve asansöre ilerletti. Burnum hala akmaya devam ediyordu.
Asansöre bindikten sonra beni yakınında tutmaya devam etti. Sargılı elinin etrafına ellerimi sarıp korumaya çalıştım. İnsanlar sert davranıyordu. Canı yanacaktı.

Arabanın yanına geldiğimizde beni bindirdi ve koltuğumu geriye itti.
"Kenara kay."
Kenara kayarken dizini koltuğuma bastırarak arabaya girdi. Kapıyı kapatırken dudağımı sertçe öptü.
"Sana kaç defa ağlama diyeceğim?!"
Dudaklarım yine titremeye başladığında beni bir kez daha öptü. Bu sefer bırakmadı. Elini yanağıma uzandı. Sargı bezinin pürüzlü dokusunu hissederken dudağımı ısırdı. Çektirdi. Elimi sargılı elinin üstüne koyarak okşadım. Gözyaşım yanağımdan süzülürken yeni çıkmaya başlayan sakallarına bulaştı.

Diğer elimi ensesine koyduğumda boğazından garip inleme çıktı.
Yutkundu. Dudağımı emdikten sonra geri çekildi.
Elimi tutarak ensesinden çekti ve dudaklarına yaklaştırdı. Elimi birçok kez öptükten sonra yanağımı okşadı.
Marcus üstüme düşmemek için elini sertçe koltuğa bastırarak doğrulmaya çalıştı. Derin ve hızlı nefesler alırken doğruldu. Elimi kafasına uzatıp tuttum. Kafasını arabanın tavanına çarpacaktı. Koltuğumu iyice geriye yatırdı.

"Elin için üzgünüm."
"Ben değilim. O -"
Küfür edeceğini hissedince elimi dudağına koydum.
"Tamam. Tamam."
Elimi öptüğünde hızla çektim.
"Sana dokundu."
Çenesi kasılırken kafamı eğdim.
"Yine de zarar gördün. Elin acıdı."
"Bu kadar çok düşünüyorsan bana yardım etmek ister misin?"
"Ne?"
Şokla kaşlarımı kaldırdığımda güldü.
"Bu kadar düşünm-"
"Ederim."
"Efendim?"
"Sana yardım edeceğim."

Sekreter Where stories live. Discover now