5.bölüm

1.2K 45 7
                                    

Sandalyede otururken Marcus telefonla konuşuyordu. Yüzüne baktığımda elini bana doğru uzattı. Saçlarımı geriye taradıktan sonra alnıma dokundu. Kolumda bir el hissedince kafamı kaldırdım. Hemşire kolumdaki serumu çıkartıp damar yolunu çıkardı.
"Bir süre böyle durun. İyi olmazsanız ikincisini yapacağız."
Kafamı salladım.
"Tamamdır. Teşekkürler."

"İyi misin?"
Elini yanağıma koydu. Yutkundum.
"İyiyim. Teşekkür ederim-"
"Yüzünün rengi yerine geldi."
Kafamı sallarken derin bir nefes aldı.
"Ah, görüşmeniz vardı!"
Panikle ona baktığımda eliyle omzuma bastırıp yaslanmamı sağladı.
"Sorun yok. Ayarladım."
"Tamam."

Bir süre öyle durduktan sonra ellerimi sandalyeye koyup doğrulmaya çalıştım. Elini bacağıma koyduğunda duraksadım. Eğilip ayakkabılarımın bağını çözdü.
"Neden hastayken topuklu ayakkabı giydin ki?"
"Şirket kuralları."
Ceketini bacaklarıma örttükten sonra kolunu dizlerimin altından geçirdiğinde gözlerimi büyüttüm.
"Marcus Bey ne- ay."
Beni kucağına aldığında ayakkabılarım ayağımdan fırladı.

Sıkıca gömleğine tutunurken gözlerimi yumdum. Marcus Bey'in şoförü olduğunu hatırladığım adam ayakkabılarımı yerden alırken yürümeye başladı.
"Seni evine bırakacağım."
"B-Buna gerek yok."
"Bırakacağım Mary. Kucağımda olmaktan korktun mu?"
Yutkundum.

Arkasını dönerek şoföre baktı.
"Ödemeyi kartımla yaptıktan sonra eve dönebilirsin. Bugün ben kullanacağım."
Tekrar yürümeye devam etti.
"İnsanlar bakıyor Marcus Bey."
Koridordaki garip bakışlar bedenimi huzursuz ediyordu.
"Elini boynuma koy."
Elimi boynuna koyduğumda asansörün önünde durdu. Kolumun içindeki iğne izini öptü.
"M-Marcus Bey, yürüyebilirim."
"Bu korktuğunu söyleme şeklin mi?"
Yani...
PATRONUM beni kucağında taşıyor.
Ve PATRONUM yara izimi öpüyor.
Yok canım neden korkacakmışım?

Asansör durduğunda bacaklarımı bıraktı ama belimi bırakmadı. Yüzüm ona doğru dönükken asansörün içine girdi ve köşeye ilerledi. Aşağıya doğru kaydığımda ayaklarım ayaklarının üstüne denk gelmiş oldu.

Belimi sıkıca tutarak vücudumu vücuduna yapıştırdı. Kolumu geriye götürürken dirseğimden yakalayıp beline koydu.
"Şuan burası sıkışık."
Evet. Çok fazla insan vardı.
Yutkundum.
"Çok fazla yutkunuyorsun. Boğazın mı kurudu?"
Kafamı hızla olumsuz anlamda salladım.
"Hayır. İyiyim."
Asansör durdukça insanların yoğunluğu azaldı. Aramıza mesafe koymak istediğimde izin vermedi.

Çenesini sıkarken asansör zemin katta durdu. Hızla bacaklarımdan tutarak beni tekrar kucakladı ve dışarı çıktı.
"Anahtar cebimde."
Ceketinin cebindeki anahtarı çıkarttım. Arabanın yanına geldiğimizde ön kapıyı açtım. Beni bıraktı. Dolanarak şoför koltuğuna geçti.
Gergin yüzünü gördüğümde dizlerimi kendime çektim.
Bana doğru hızlı bir bakış attı.
"Öyle yapma."
Anlamsızca yüzüne baktım.

Kucağımdan yana kayan ceketini eline alıp bacaklarıma örttü.
"Eteğin çok kısa. Öyle yapma."
"Oh, üzgünüm. "
Bacaklarımı indirirken arabayı çalıştırdı.
"Bana mı sinirlendiniz? Özür dilerim. Fark etme-"
"Sana sinirlendim ama eteğinden dolayı değil."
"Yanlış bir şey mi yaptım?"
Elini sertçe direksiyona vurduğunda arabanın kornası çaldı. Panikle sıçradığımda derin bir nefes aldı.

Elimin tersini dudaklarıma bastırıp kendimi gülmemek için tutmaya çalıştım.
Başarılı olamadım.
Ağzımdan bir kıkırtı kaçtığında bana döndü.

Yüz ifadesi yumuşadı. Çatılmış kaşları eski haline döndü.
"Ne oldu?"
"K-Komik oldu."
Elini yanağıma koyup okşadı.
"Neye gülüyorsun?"
Direksiyonu gösterdiğimde kaşlarını havaya kaldırdı.
"Kornaya mı gülüyorsun?"
"Hayır. Hayır. Sadece çok sinirliydiniz ve bir anda..."
Kendisi de benimle birlikte gülümsedi.

Sekreter Where stories live. Discover now