İlk Gün

301 164 81
                                    

~Lila Akça Yıldırım~

Araba yavaşlamaya başladı ve bir süre sonra demir parmaklıklı büyük bir bahçe kapısının önünde durdu. Birkaç siyah giyimli adam gelip arabanın içeriye girmesi için kapıyı açtı. Şoför koltuğunda oturan adam kapının açılmasının ardından arabayı içeriye sürüp park etti. Yanımda oturan Aras Yıldırım, şoförünün inişini izleyip göz ucuyla bana baktıktan sonra arabadan indi. Şoförü kapıyı açtığında bende aşağıya indim. 

"İyi geceler abi, iyi geceler yenge." 

"İyi geceler Mert,” dedi Aras. Mert'in kalıplı ve uzun bir yapısı vardı. O da simsiyah giyinmişti, diğer adamlarda aynı şekilde. Abilerine benzemişlerdi(!) Mert yanımızdan ayrılıp diğer adamların yanına geçti. 

Ev çok büyük bir alanı kaplıyordu. Siyah ve gri, sadece iki renk hakimdi. Ya bahçesi, oda çok büyüktü ve her yer yemyeşildi. "Yeni evine hoş geldin." Yeni ev mi, yeni kafes mi? 

Eliyle yol gösterdi. "Bu taraftan." Hiçbir şey söylemeden kapıya doğru yürümeye başladım. Kapıya varınca kenarda durdum. Cebinden anahtarı çıkardı ve kapıyı açtı, girmem için yol verdi. Evin içi de dışı gibiydi, siyah ve gri birazda beyaz. Hiç başka bir renk yoktu. Kapıyı gürültüyle kapattıktan sonra yanımdan geçip merdivenlere yöneldi "Üst kata..." Onu takip ettim. 

Merdivenleri çıkıp biraz yürüdükten sonra bir kapının önünde durdu. Kapıyı açtıktan sonra ardına kadar ittirdi. Eliyle girmem için işaret yaptı. İçeriye girdiğimde kısa bir göz gezdirmekle odayı inceledim. Sanırım evin duvarları her yerde aynı, açık ton gri. Bu adam diğer renklere küs galiba. Odada çift kişilik bir yatak, üzerine serilmiş siyah bir nevresim takımı, kitaplık, gardırop, köşede bir aynalı makyaj masası, tekli koltuk ve yerde büyük bir halı vardı. 

Bakışlarım odada gezinmeyi bıraktıktan sonra ona kaydı, hâlâ kapıda bekliyordu. "Bu odada kalacaksın. Eşyaların orada." Eliyle işaret ettiği köşede üç valizim ve bir karton kutuya koyduğum kitaplarım duruyordu. "Sadece iki yıl, herkes normal bir evlilik olduğunu düşünsün yeter sonra herkes kendi yoluna." lafını bitirmesinin ardından bir şey söylememi beklemeden kapıyı kapatıp gitti.

“Sana da iyi geceler(!)”

 Çok yorgundum. Günün yorgunluğu, içime attığım üzüntüm ve acının yorgunluğu vardı üzerimde.  Üzerimi değiştirip bir an önce yatmak istiyordum.  Duş almak aslında çok iyi olurdu, önce onu yaparak üzerimdeki yorgunluktan daha çabuk kurtulabilirdim. Gardırobun yanında olan kapı banyoya ait olmalıydı. Kapıyı açıp içeriye girdim, evet burası banyoydu. Küvetin yan tarafında duran yüksek rafta katlanmış temiz havlu, şampuan ve duş jeli bulunuyordu. 

Tekrar odaya döndüğümde odanın kapısını arkasından kilitledim. Valizlerimi açıp bana gerekli olanları çıkardıktan sonra kendimi banyoya attım. 

Tenimi saran sıcak su beni yorgunluğumdan ayırmış, tamamen gevşetmişti. Şu an ki yaşadığım rahatlık hiç bitmesin istedim. 

***

Sabah uyanıp kendime geldiğimde odanın balkonuna çıkıp rahat bir nefes aldım. Çoktan doğmuş olan güneş yavaş yavaş yükselmekteydi. Dışarıda hafif bir bahar esintisi vardı. Üşütmeyen, insanın estikçe vücudunu okşayan, içini hoş eden bir esintiydi bu. 

Tekrar odama döndüğümde üzerimdeki pijamalarımı çıkartıp gündelik bir kıyafet giydim. Odamdan çıktığımda kahvaltıya inmek için merdivenlere yöneldim. Acaba Aras, işe gitmiş miydi? Yalnız ve rahat bir kahvaltı etmeyi istiyordum. Ne diyorum ben? Adamın kendi evinde olmamasını istiyorum. Daha onu tanımıyordum. Belki iyi biriydi, dışarıdan çok sert dursa bile?

ÇİLEK AŞKI حيث تعيش القصص. اكتشف الآن