Bölüm 6

2.1K 316 10
                                    

Yemek masasını ilk kez o akşam kullandık. Yemeği yedik ardından sağlam demlenmiş bir çay içtik o masadan saatlerce kalkamadık.

İstanbul'u konuştuk. Ortak bildiğimiz mekânları... Onun kadar zengin mekan biliyor oluşum hiç çekmedi dikkatini. Zengin mekânlara hangi parayla gidiyordun, hani dolandırdığınız adamların parasına kuzenin Ferhat konuyordu demedi.

Zeycan, Ankara'da İngilizce Uluslararası İlişkiler okumuştu. Annesi doktordu, babası iş insanı. Bildiğim bir giyim markasının sahibiydi babası. Emekliye ayrılmış işleri de Zeycan'a bırakmıştı. Babasına da aynı işletme köşkün sahibi dedesinden kalmıştı. Bu köşkü Zeycan Dede, kafa dinlemek adına gençliğinde inşa ettirmiş, iş hayatının yoğun dönemlerinde çok sık gelememiş, işleri oğluna devrettikten sonra büsbütün burada yaşamaya başlamıştı. Erken emekliliği tercih edişinde mütevazı hayat sevdası, doğal yaşama tutkunluğu önemli rol oynamıştı.

Zeycan Dede, atadan varlıklı bir insandı. Hatırşinas ve yardımseverdi. Bu kasabaya gelip yerleştikten sonra kasaba için önemli yatırımlar yapmıştı. Adına bir cami, bir okul vardı. Bir İşhanı bir de otel yapmıştı. Küçük yer olduğu için bu gibi yatırımların önemi daha bir büyük olmuştu. Dönemin Belediye Başkanı bir caddenin adına Zeycan Şanlı Caddesi adını vermişti. O yüzden de bu kasabada Zeycan ismi mühimdi. Herkes tanır, herkes sayar ve severdi.

Zeycan ise yoğun çalışan bir anne babanın tek çocuğuydu. Onlar tarafından ihmal edildiği her seferinde biraz kafası dağılsın diye bizzat anne ve babası tarafından buraya gönderilirdi. Babaannesi de dedesi de en kıymetli torunları ilan etmişlerdi Zeycan. Üniversiteden mezun olurken Zeycan dedesi ile babaannesi törene katılmış ancak annesi babası katılamamıştı. Malum yoğunluklar...

Zeycan anne, babasına çocukluğunda yalnız bırakıldığı her sefer için öfkeli değildi. Ancak şu an öfkeliydi. O akşam bana anne babasına neden öfkeli olduğunu anlatmadı ancak az çok tahmin edebiliyordum işte. Babası işi devretmişti Zeycan'a ve birden Zeycan onun babası olmuştu. Kumarbaz babanın arkasını toplamak kolay olmamalıydı.

Dedesi, Alzheimer belirtilerini ilk gösterdiği anda hastalığını söylemiş olsaydı bu kadar ilerlemiş bir hastalığın pençesinde olmayacaktı şimdi. Tedavisi gecikmişti ve Zeycan bu hayatta her şeyden çok sevdiği dedesi için çok üzülüyordu. Zeycan Dede bir bakım evinde kalıyordu ve Zeycan'ı her gördüğünde ondan korkuyor, bu amca beni kaçırmak istiyor diye ağlıyordu. Zeycan'dan başka ziyaretine giden kimse de yoktu zaten. Babası ile halası dışında çocukları yoktu adamın. Ancak ne kızı ne de oğlu yaşlı adamı görmeye gitmiyor onun bu düştüğü durumdan utandıklarını gizleyerek, dayanamıyoruz diyorlardı.

Bir nevi bahane uyduruyorlardı.

Oysa Zeycan Dede, adının ilk toruna verildiği kıymetli bir babaydı zamanında. Çünkü zengin bir babaydı ve gücü kudreti yerindeydi. Her an birilerini mirasından men edebilirdi.

Zeycan haricindeki diğer torunların yönetimde hisseleri düşüktü. Çünkü Zeycan Dede sağlığında büyük payı oğluna vermişti. Oğlu da oğluna. Klasik Anadolu hikayeleri işte.

Zeycan'ın annesi geçmişte de bugün de kocasının ailesine karşı soğuktu. Çünkü Doktor Pervin Hanım, bu ailede istenen gelin olmamıştı. Zeycan Dedenin dilediği ailenin kızını alma hakkı elinden alınmıştı, oğlu birden bir kızı sevdiğini söyleyerek çıkagelmişti. Pervin Hanım o zamanlar öğrenciydi. Yalçın Şanlı ise zengin bir veliaht. İtiraz edilmedi, evliliklerine onay verildi ancak Zeycan Dedenin içine hiç sinmedi. Doktor Pervin Hanım da eşinin ailesini mesafeli durarak cezalandırdı. Ancak oğlunu onlardan uzak yetiştirmedi. Çünkü oğlu da kocası gibi bir veliahttı.

DEVAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin