Gözünü sevdiğim parasızlık sen en çok erkeklere müstahaksın.

Adamın bıyıklarına bakıp durdurduğumdan mı bilmem onun da bana bakmaya başlaması tesadüf olamazdı. Beğenmişti belki de beni. Hmm ne de güzel kız demişti kütür kütür.

Latife ediyorum. Pos bıyıklı bey asla benim tipim değildi.

Muavin eski usul bilet paralarını minibüsün içinde topladı. "Para vermeyen kalmasın!" sloganıydı.

Parasını verdim. Sırtımı pos bıyık beye döndüm. Arkadaş aramıyorum. Hatta mümkünse kimse ile bağ kurmadan yaşamıma devam etmek ve öyle de ölmek istiyordum.

Kahyalar merkez ilçeye yaklaşık kırk dakika kadar uzaklıktaydı. Konforlu minibüsümüz süreyi ortalama olarak böyle belirlemişti. Daha sonra yürüyerek, özel araçla vesaire aynı yolu kat ettiğimde süreler elbette ki değişecekti.

İndiğim yerde bir yazıhane, önünde iki taburede oturan yaşlı iki dayı ve az ötede neden orada durduğunu anlamadığım tarım aletleri vardı. Yerler parke taşı, yollar asfalt, binalar az katlı ve seyrekti. Anlamıştım, herkesin herkesi tanıdığı yerlerdendi burası. Muhtemelen bir oteli bile yoktu. Otelde kalmamayı kafaya koymuştum oysa. Konfor düşkünlüğüne yenik düşmeyecektim. Üzerimde japone kollu elbise... Çıkacağım yolculuk için bir elbise çok yanlış bir karardı. Tabureli dayılar bacaklarıma bakıyordu sanki.

"Abla seni almaya gelmediler mi?"

Muavinin sesi ile irkildim. "Gelmediler!" dedim. "Önemli değil bir taksiye binerim."

"Ne taksisi abla?"

Sarı, ticari, taksimetreli... Yazıhanenin önündeki yolda geçip giden arabalardan herhangi biri taksiye benzemiyordu. Zaten toplasam üç dört tane araba geçmemişti zaten.

"Yürürüm!" dedim. Yürümek, bir an evvel hedeflerime varmak, icap ediyorsa en kestirmeden gitmek istiyordum.

"Zeycan Bey'in köşküne gidiyorsanız ben bırakabilirim."

Hayır, efendim Zeycan Bey'in köşküne gitmiyorum. Zeycan diye isim mi olur hem? Sakız markası gibi. Hadi diyelim öyle bir isim oldu neden bey oldu kendisi.

Muavinle muhatap olmaktan kaçınarak düştüm yola. Önce ana yoldan yürüdüm. Yönüm yoktu. Kafama göre. Evler dağınık yerleştirilmişti Kahyalar'da. Sokakta insanlar koşuşturmuyordu. Belli ki kimsenin telaşı da yoktu. Evlerinde işlerinde sakince sürüyorlardı yaşamlarını.

Böyle bir yerde gece kalacak bir dam bulmak zor olsa gerekti. Umudu kesmek olmaz. Yoluma devam ettim. Sırtlarında çantalar ile yürüyen çocuklar gördüm sonra. Yayan çocuklar. Okul yakında olmalıydı. Etrafıma bakındım. Hemen yolun karşısında. Bu çocuklar da karşıdan karşıya geçeceklerdi. Bir başlarına. Tehlikesiz yoldu doğrusu; kuş uçmaz kervan geçmez...

Onlarla birlikte ben de yolun kenarında durdum. Önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa baktım. Onlar öğretti bana bunu, sonra onlar gibi koşarak, koşarken de bağırarak karşıdan karşıya geçtim. Karşıya geçtiğimiz anda bana garip garip bakmaya başladılar.

"Ee siz de aynısını yaptınız," dedim onlara.

"Abla sen kimsin?" diye sordu çocuklardan örgülü saçlı, çenesi çukurlu kız olanı. Sanki göbelek tipli olan oğlanın kardeşiydi bu.

DEVADär berättelser lever. Upptäck nu