galaksiler kadar, on sekiz

2.4K 392 114
                                    

ertesi gün arkadaşlarımızla buluştuk, dışarıda, ilk defa sekiz kişi buluştuk. fikir minho ve felix'ten çıktığı için planladığımız yere herkesten önce onlar vardı sonra ise biz. herkes bir şeyler getiriyordu, jisung ve ben pizzaydı mesela, minho ile felix kızarmış tavuk, changbin ve seungmin içecekleri halledecekti, hyunjin ve jeongin ise sn son dondurma alacaklardı bize.

"biz geldik!" dedi Jisung kendini fark ettirmek için, anında sohbet eden ikili bize baktı. felix güldü, el salladı. Jisung elindeki pizza kutularını örtünün üzerine bıraktı.

ben minho ile tokalaştım. yanına oturdum. "nasılsın?"

güldü, omuz attı. "seni sormalı, ben iyiyim, sen nasılsın?"

iyiyim.

hem de çok.

güldüm. "çok iyiyim."

felix de yanımıza gelirken jisung kenardaki meyve kasesini aldı eline, bana uzattı, ilk önce aldığım çileği ona verdim sonra kendim aldım bir tane, meyveleri getiren felix olmalıydı.

"hava çok güzel." dedi konuşarak felix. minho'nun üstüne doğru uzandı. "changbin ve seungmin de hyunjinler ile buluşmuş, geliyorlarmış şimdi."

çok değil, birkaç dakika sonra da onlar gelmişti. hep beraber selamlaştık önce, biraz sohbet ettik sınav hakkında, Jisung'a başarılar dilediler yetenek sınavları için, beraber yaşayacağımızı söyledik onlara, mutlu oldular.

yemek yedik, yemekte kahkahalar havada uçuşuyordu. changbin ve minho o kadar komik bir ikiliydi ki sakin bir yemek söz konusu olamazdı, hava kararınca hyunjinler dondurma alıp geldi, hepimiz bir köşeye dağılmıştık.

seungmin changbin'in omuzunda yatıyordu, hyunjin jeongin'in dizinde uzanıyordu, minho felix'in bense jisung'un göğsüne yatmıştım, jisung bir yandan muhabbete katılırken bir yandan da saçlarımı okşuyordu.

geç saatte dağıldık hepimiz, bu güzel geçen günü tekrarlamak istedik.

eve geldik jisung ile koşa koşa banyoya gitti, ellerini yıkadı, üstünü değiştirdi, biraz resim çizdi ve yanıma geldi, yatağa uzandı, kollarını vücuduma sardı.

onun sınavının olduğu gün ise moral verme sırası bendeydi, göğsüme yasladım onu, saçlarını okşadım.

"bilirsin beni," dedim. "dürüstümdür, yalan söyleyemem, söylersem anlarsın. resimlerin, kalemin kusursuz, anneme gösterdim resimlerini, annem bir ressam, biliyorsun ve bana dediği tek şey jisung bir an önce yeteneğini herkese göstermeli."

ekledim. "resim çizmek çok ayrı bir şey, istersen binlerce resim çiz ama o duyguyu yansıtmadıkça, o hayal dünyanı genişletmedikçe hiçbir şey olmaz ama sen resim çizerken kendini öyle bir veriyorsun ki insan izlerken alıyor senden o hissi, sonra resmini bitiriyorsun, bir tablo ne kadar kusursuz olabilecekse öyle."

güldü. "Chan..." diye mırıldandı. boynuma sarıldı, saçlarından öptüm. "öpsene beni," dedi. öptüm onu. tüm güvenimi gösterebilecek şekilde öptüm. geri çekildim. ellerini tuttum, parmak uçlarını öptüm bu sefer.

"çok güzel çizeceksin," dedim. "ben sana inanıyorum, benim aşkım çok yetenekli."

gülümsedi.

bir daha sarıldı, derin bir nefes verdi. geri çekildik, elimi bıraktı. "evet." dedi. "senin aşkın çok yetenekli ve şimdi de o yeteneğini göstermeye gidiyor."

güldüm. "bitince yanıma gel, seni seveyim."

"koşa koşa geleceğim." dedi.

gitti, o kadar emindim ki başarı ile resmini teslim edip diğer aşamaları da geçeceğinden. oturduğum yerde biraz saniyeleri saydım, sıkıldım, annemi aradım, ona anlattım, o da güveniyordu jisung'a. su aldım bir büfeden, suyu içtim.

sweet night, chansung ✓Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα