biz, on yedi

2.6K 426 300
                                    

sınav yaklaştı, o yaklaştıkça gerginliğim arttı, dersler yüzünden onu görememek beni üzüyordu. o yetenek sınavlarına hazırlanıyordu sıkı sıkıya, ben de elimden geldiğince kendi sınavım için çalışıyordum.

bazen saat fark etmeden yurdunun önüne gidiyor, duruyor, onu çağırdığımda koşarak geliyor sonra gövdeme çarpıyordu. başını göğsüme yaslayarak kalp atışlarımı dinliyor, bense gülüyordum.

ve tüm dertlerimi unutuyordum.

sınav sabahı erkenden kalkarken kahvaltı ettim gerginlik mideme vurmuş olmalı ki pek bir şey yemedim ama zorladım kendimi çünkü yemek zorundaydım. evden çıktığımda merdivenleri indim usulca, dışarı çıktığımda ise onu gördüm.

gözleri beni buldu.

"chan," dedi, koştu, kollarını boynuma sardı. ihtiyaçla beline dolandı ellerim. kısacık bir teması bile tüm düşüncelerime iyi gelirken böyle uzun uzun sarılması yaralarımı kapatıyordu.

elimden tuttu, beraber sınav mekanına gittik, benimle konuştu vakit yaklaşana kadar, sonra içeri girmem gerekti. ellerini yanaklarıma attı. "gerilmemeye çalış tamam mı, kimse sana yakın olmayacak olsa bile ki oldular da... sana hiçbir şey olmayacak."

kısa bir öpücük verdi.

"seni çok seviyorum." dedi. "gerilirsen çık gel, ben buradayım ama ben sana inanıyorum, sen kendini aşıyorsun. kalabalık seni korkutmasın sevgilim, bil ki eğer sen bir kalabalığın ortasındaysan ben de o kalabalığın içindeyimdir."

bir kere daha öptü.

boynuna sarıldım. sarıldığım yere bir öpücük bıraktım. "teşekkür ederim." dedim daha iyi hissederken, gülümsedi, yanağımı okşadı. "bitir ve gel sonra da seveyim seni."

olur.

kafamı salladım, arkamı dönüp kalabalığın arasına tek başıma girdim. kağıdımı gösterdim, üstüm arandı, sınıfımı buldum, yerime oturdum. jisung'un benden sadece metrelerce ötede olduğunu biliyordum, dışarı çıksam birkaç adımda ona ulaşacağım gerçeği beni rahatlattı.

bu beni gerçekten rahatlattı.

etkisi üstümde o kadar büyük ki derecelendiremem asla.

kıyaslanamaz hiçbir şeyle.

sınav başladığı andan itibaren kendime sekiz saniye verdim, ne olursa olsun sekiz saniyede rahatlama huyumu bırakamıyordum, sekiz saniye sonra başladım sınava.

zorlandım, bilmediğim yerler oldu, çok iyi bildiğim yerler de. yapamadığım zaman terleyen bedenim onu düşünerek sakinleşti, birkaç saate geçecek ve ben birkaç saat sonra onun kolları arasına olacağım.

bana beni sevdiğini söyleyecek.

güzel sözlerini.

saçlarımı öpecek, yanaklarımı belki dudağımı ama beni iyi hissettirecek.

öyle de oldu.

birkaç saat sonra çıktım, kalabalığın arasından onu aradı gözlerim, sonra buldum. kollarını açmış, bana bakıyordu. güldüm rahatlayarak, ilerledim ve kollarının arasına girdim.

"geçti."

saçlarımı okşadı. "geçti sevgilim, tek başına atlattın."

sen ne kadar kabul etmesen bile, tek başıma değil, seninle atlattım.

eve geçtik, duş aldım, uzandım, yanıma uzandı, zihnimin ve bedenimin rahatladığını hissediyordum. artık önümde büyük bir sınav yoktu. gözlerimi kapattım, o saçlarımı severken uyuyakaldım.

sweet night, chansung ✓Where stories live. Discover now