şapşal chan, sekiz

2.6K 478 306
                                    

ara sıra nefesimi tuttum o rahatsız olmasın diye, jisung'un uyanmasını bekledim sabırla, sanki uyurken bile beni anlamış gibi çok bekletmedi, uyandı. ilk önce kedi gibi sırtıma süründü, sonra da yavaşça doğruldu.

"günaydın," dedim kendimi tutamadan, bu sıralar fazlasıyla konuşasım var, nedensiz ya da ben o neden olsun istemiyorum, bilmem. gülümsedi bana. "günaydın," deyip karışan saçlarını düzeltti.

"çok rahatsız ettim mi seni?"

hiç.

"hiç rahatsız etmedin."

tekrar gülümsedi. "dersleri kaçırdık desene."

başımı salladım bu sefer sessizce. yüzünü yıkamak için yanımdan ayrıldı, tam üç dakika yirmi iki saniye sonra geri döndü. gözlerim onun çizim defterinin üstünde iken onun dikkati benim gitarımdaydı.

"kullanabilir miyim?" diye sordu beklemediğim bir şekilde, gözlerim gitarıma gitti. ona benden başka kimse dokunmadı diyemedim, eşyalarıma başkalarının dokunması hoşuma gitmezdi.

ama sonra şu gerçeği fark ettim, jisung başkası değildi.

"hıhım," diyerek ona uzattığımda özenle sıranın üstüne koydu, içinden gitarı çıkardı ve kucağına alıp tellerine bastı. "uzun zamandır çalmıyordum," diyerek güldü, akortları değiştirdi ve tekrardan dokundu tellere, bu sefer daha güzel bir melodi doldurdu kulaklarımı.

merakla sordum. "ne zamandır çalmayı biliyorsun?"

"ortaokuldan beri sanırım," diye konuştu. "bazı derslerimiz boş geçerdi ya da ben çok sıkılırdım, derse girmek yerine okulda sevdiğim büyük bir müzik odası vardı, sürekli orada takılırdım sonra bir bakmışım, gitar çalabiliyorum."

"vay canına," dedim hayretle, bilmiyorum kimine göre sıradan olabilirdi ama etkilendim o an. gitar benim bir parçamdı ama sorsanız, çalmayı bilmezdim. sadece benim için bir takıntıydı, arada tellerle oynar, eğlenirdim kendime, hiç böyle delicesine bir öğrenme isteği basmamıştı.

jisung hatırladığı notalarla birkaç şarkı çaldı bana sonra gitarımı uzattı, "biraz da çal," dedi. gitarı aldım ama elim enseme gitti, ilk önce kızardım, minik bir ter tabakası bastı vücudumu, kafamı salladım. "şey, ben çalmayı bilmiyorum ki."

beynimden o an binlerce düşünce geçti, ne der, ne düşünür benim hakkımda, bir sürü şey düşündüm. Chan olmak böyleydi, chan günde yüzbinlerce şeyi düşünebilir ve hepsini de cevapsız bırakabilirdi.

vermediğim cevapları Jisung reddetti ben daha devam etmeden, güldü halime. "şapşal chan," deyip elini uzattı ve işaret parmağımı tutup bir telin üstüne bastırdı, diğer elimi ayarladı. kalbim hızlandı o bana dokununca, gözlerim dibimde ki yüzüne gitti.

Jisung çok güzel, bunu gerçekten bıkmadan diyebilirim, ülkenin güzellik standartlarına uymayabilir belki, belki kimine kötü görünebilir ama benim güzellik standartlarımın olduğunu Jisung ile anladım o an, bir anda fark ettim her şeyi. güzel demek benim için jisung'muş, hayatımdaki bir kelimeye daha anlam kattım böylece.

"bak bu re." deyip tellerin üzerinden parmaklarımı kaydırdı, çıkan nota biraz karışıktı ama halledilebilirdi. jisung bıkmadan tek tek parmaklarımı yönlendirdi, boş olduğumuz tüm vakitlerde bana notaları öğretti, pişman oldum hatta daha önceden öğrenmediğim için.

çıkış saatinde yüzümde bir gülüş vardı, tutamıyorum ama kendisini, yanaklarım istemsizce geriliyor. "bugün beraber caddede yürüyelim mi?" dedi jisung çantasını omuzuna alırken.

sweet night, chansung ✓Where stories live. Discover now