sen ve ben, on

2.4K 498 296
                                    

kapıyı açıp eve girmemizi sağladığımda Jisung eğilerek çantasını kenara bırakmış, eve bakmıştı. "vay canına," deyip güldü, güldüm.

ayakkabılarımı çıkardım, her zamanki rutini tekrarlayarak üstümdeki fazlalıkları çıkararak yere koyup kapıyı kapattığımda Jisung hala elinden bırakmadığı kar küresi ile bana döndü.

"lavabonun yerini gösterir misin, yıkamak istiyorum."

"göstereyim." dedim.

beraber banyoya ilerlediğimizde suyu açınca "on beş saniye bekle," dedim kendime engel olamadan. açıkladım telaşla. "yani suyun sıcaklığı o zaman daha güzel oluyor."

kıkırdadı. "sen nasıl istersen."

sonra benimle beraber saniyeleri saydı, dudaklarım sessizce hareket ederken Jisung'un parmaklarına uydu hareketlerim. on beş saniye sonra ise kollarını sıvayıp kar küresini suyun altına tuttu, üstündeki kurumuş çamuru yıkadı.

ona bez verdim, bezle güzelce ovaladı, kuruyan yerlere bastırdı, kirli kar küresini yeni alınmış hale getirdi ve en sonunda peçete ile kurulayıp havaya kaldırdı.

"nasıl olmuş?"

"çok güzel."

aynı senin gibi.

güldü yanıtıma sonra da ellerimi yıkamam için bana izin vermiş, kenara kaymıştı. bugün cuma, cuma gününe özel renkli sabunumu aldığımda gülerek beni izledi, ellerimi yıkadım uzunca, tamamen temizlendiklerine emin olduktan sonra da kuruladım.

"aç mısın?" dedim sorarak. ekledim. "bugün cuma, makarna günü. seversen yapayım mı?"

başını salladı. "bayılırım."

şey, güzel öyleyse.

mutlu oldum hehe.

"birazcık evi gezebilir miyim?"

"hıhı," dedim reddetmeden, kimse gezemez ama sen gezebilirsin.

bu yanıtımla bana arkasını dönüp kucağındaki kar küresi ile salona girdi, o gezerken odama kaçtım hızla. üstümü değiştirdim, duraksadım. "ama o da okuldan geldi."

gözlerim belirli sırayla asılmış kıyafetlerime gittiğinde ensemi kaşıdım, bazı şeyler benim için zordu ama aşmak istiyordum. jisung için aşmak istiyordum.

pijama ile hoodie çıkarıp yatağımın üstüne bıraktım, yanına koştum. "jisung?" dediğimde fotoğraflara bakmayı kesip bana döndü. "efendim?"

"sana kıyafet bıraktım, onları giy istersen, okul üniforması rahatsız eder."

bu hareketimi beklemiyor olmalı ki önce kaşları kalktı, sonra dudaklarını içe kıvırdı ama gülüşünü tutamamıştı. anladım ki hoşuna gitti, bir şeyler başardığımı hissettim. sonra küreyi elime tutuşturdu, odama koştu.

kapıyı kapattığında kıkırdadım ve artık temiz olduğu için rahatlıkla tutabildiğim küreye baktım. fazla güzel ve artık sahipli.

mutfağa geçip domates soslu, fesleğinli bir spagetti yapmaya başladıktan tam yedi dakika, yirmi iki saniye sonra "gülmek yok," diyen Jisung ile arkamı döndüm.

uzun gelen hoodie ve eşofmanın içinde kayboluşunu gördüm. tatlı, güzel ve komik. Einstein son sözlerini hiçbir şey anlamayan hemşireyi düşün Chan, dünyadaki en uzun trafikte on iki gün kaldığını düşün.

dünyada insanlardan çok tavuk var bunu düşün.

üzgünüm Jisung.

arkamı dönüp gülüşümü ondan sakladım ama çok geçti, beni yakalayan Jisung "Ya!" deyip sırtıma yumruğunu geçirmiş "Senin bu kadar büyük olman benim suçum değil tamam mı?" demişti.

sweet night, chansung ✓Where stories live. Discover now