belki de ben, altı

2.8K 481 170
                                    

dışarıdan bakınca düzenli fakat bana bir o kadar da karmaşık gelen bir hayatım var. zihnim hiç susmaz, aynı anda bir sürü şeyi düşünebildiğim için karmaşık, günlük yaptığım şeyler ise düzenli.

her güne özel bir sabunum var mesela, bazen ise belirli yemeklerim. hafta sonları erkenden kalkarım, yürüyüş yaparım bir saat, eve gelince ilk önce duş ardından da kahvaltı ederim.

basket oynamayı severim mesela, okuldaki spor salonu boş olduğu her an kendime basket oynarım. yüzmeyi de çok severim, küçükken kazandığım bir sürü madalya vardı ama ne zaman zihnimdeki ses arttı, o zaman kendimi uzak tuttum yarışmalardan.

hayatıma insan alamıyorum desek daha doğru alır, pek kişi yok aslında. sayarsam minho var, changbin sonra ve hyunjin ile jeongin, felix var, seungmin var. konuşuyorum onlarla, hatta sık sık gelip de onlar konuşur benimle.

jisung var sonra.

jisung iyi ki var.

sık sık gülüyorum uzun bir zamandır onun sayesinde çünkü cidden çok eğlenceli bir insan. eğlenmeyi biliyor, yeri geldiğinde ciddi olmayı. yanıma o gün başka biri otursaydı böyle olur muydu bilmiyordum ama jisung çok güzel hissettiriyordu bana.

yüzümdeki gülüşle onu dinlerken "hey," dedi fark ederek. "sen beni dinliyor musun ya?"

kafamı salladım hızla. "dinliyorum, kahvene üç dakika on sekiz saniyedir dokunmadın bu arada, istersen iç. soğumu olmalı."

sanırım benim söylememle hatırladı bir kahvesi olduğunu, bakışları önündeki bardağa giderken kendine güldü ve "doğru," deyip içti kahveyi ardından da geri bana baktı.

"ne diyordum en son peki?"

"shawn mendes'in en son çıkardığı şarkının hikayesini anlatıyordun."

duyduğu cümle onu mutlu etmiş olmalı ki gülüşü büyüdü ve anlatmaya devam etti. sıradan bir gün, öğle arasındayız onunla, neden bilmiyorum beni kantine çağırdığında kabul ettim.

ikimiz de oturmuş masalardan birine, ben evden getirdiğim meyve suyumu içerken o kendine kahve almış onu yudumluyordu. "jisung," dedim o konuşmasını bitirdiğinde.

gözlerimin kahvesinde olduğunu görünce güldü, "gönder gelsin," dedi söyleyeceğim şeyi anlayarak. elini yanağına yasladı benim gibi, bana baktı.

"biliyor musun, beethoven kahveyi o kadar çok severmiş ki günde altmış fincandan fazla kahve içermiş."

"oha," dedi hızla. ağzını açtı kocaman, bu beni güldürdü. devam etti. "altmış mı! nasıl ya, bildiğimiz altmış. altı ve sıfırın yan yana gelmesi. vay canına, benim kahve rekorum on iki bardak ama altmış... diyecek bir şey bulamıyorum, yüce beethoven'a saygılar."

"yararı olduğu kadar zararı da var aslında," deyip meyve suyumu salladım. "çok içme, organik meyve suları daha güzel. ananaslı tavsiye ederim."

"içeyim mi?" dedi bu sefer başını eğerek. kaşlarım havalandı şaşkınca ilk önce, benim meyve suyumdan mı içecekti? "iğrenmez misin?" diyerek boş boğazlıkta bulunduğumda güldü.

"temiz olduğuna inandığım insanların suyunu, yemeğini yemekten çekinmem. sana kalmış, içeyim mi hım?"

cam şişeyi ona uzattım. "iç."

ben daha önce hiç yapmamıştım bunu, bu yüzden garip gelmişti bana. merakla ananas suyuna ne tepki vereceğini beklerken dudaklarını pipete yerleştirip birkaç yudum içti ilk önce.

sonra kafasını sallayıp güldü. "vay canına, güzelmiş bu! daha önce hiç özel olarak da kendime ananas suyu almamıştım. vişne suyu içerdim hep ama ananas favorim mi olacak ne?"

sweet night, chansung ✓Where stories live. Discover now