30. Bölüm

74 10 16
                                    

Nan Shan'ın açıklama bulutunda anlatılana göre, Chu Huan bu 'şok dönemini' kafasında istikrarsız bir durum olarak canlandırıyordu.

Bu günlerde Liyi Klanı bir tahtreravalli üzerinde oturuyor gibiydi; bir o dünyayı, bir bu dünyayı görüyordu. Merkez iki yana doğru sallanırken, şaşırtıcı küçük canavarlar aniden ortaya çıkıyor ve topluca kayboluyorlardı. Vakit öyle böyle geçiyordu.

Bu süre zarfında Liyi halkı kâh sisin içinde çiçekler ile, kâh vahşi doğada binlerce kilometrelik yollar ile; bazen Jurassic Park'tan görüntülerle, bazen Walden Gölü manzarasıyla... Kısacası düzensiz ve zamansız bir panik ile yüzleşiyorlardı.

Liderin asası ve köyün etrafında sessizce yanan insan kemikleri - geçit muhafızlarının uyluklarına ait olduğu söylenen kemikler -  gece gündüz yanıyordu.

Chu Huan şimdi altın ve yeşim madenlerini koruyan sistemlerin, köyü koruyan Liyi sistemlerine kıyasla bir hiç olduğunu düşünüyordu.

Şimdiye kadar Chu Huan en çok "muhafızlar" sistemine hayran kalmıştı ve onlardan gelen tüm parçaların çok güçlü olması şaşırtıcı değildi.

'Geçit muhafızlarının annesi ve babası yoktur, mitoz bölünme ile doğarlar' bilgisine dahi inanabilecek durumdaydı.

Ama son zamanlarda, şimdiye dek fazla dikkat çekmeyen 'liderin asası' Chu Huan'ı şaşırtmaya başlamıştı. Günlerce yandıktan sonra bile, bir metreden biraz kısa olan odun parçası, hala kısalmamıştı. 

Bu ateş daha ne kadar yanacaktı?

Bunu kontrol etmek için Chu Huan, insanlar dikkat etmezken eliyle liderin asasını gizlice dürttü ve elleri alevin gerçekten sönmeyeceğini ispat eden bir dizi trajik kan kabarcığıyla yandı.

Sarsıntılar sıklaştığında, evinden hiç çıkmamayı tercih eden yaşlı kıdemli bile zaman zaman dışarı çıkmak zorunda kalıyordu. Chu Huan'a karşı tutumu inişli çıkışlıydı. İlk başta önemsizdi ve bir planı olduğunu düşünmeye gerek yoktu. Ama sonra Chu Huan, kendisine karşı lideri kışkırtmak için bu ihtiyarın bazı planlar peşinde olduğundan şüphelenerek mutsuz olmaya başladı.

Zira ihtiyar, Chu Huan'ın kan değişim ayinini reddetmeye cüret ettiğinden haberdardı. Üstelik onu hala tanımıyordu. Sonuç ne olursa olsun, düşmanlık tanımamaktan kaynaklanıyordu.

Bir keresinde Chu Huan sessizce Nan Shan'ı dürtmüştü, "Şu ihtiyara bir şey söyler misin? Bana ne zaman gözünü dikip baksa 'sen bir salaksın' dediğini duyuyor gibi hissediyorum."

Nan Shan özenle tekrar etmişti, "Salak... salak?"

Chu Huan hemen araya girmişti, "Bu kelimeyi öğrenmene gerek yok. Aklından çıkar, çabucak unut."

Ve Nan Shan anlamıştı - incelemesini derinleştirdiğinde, kelimenin anlamını fazlasıyla biliyor gibiydi. Bir süre sonra sordu, "Bu arada, merak ettim, bana anlattığın o en yakın arkadaşına ne diye hitap ediyordun?"

Chu Huan titizlikle anımsadı, yaşam tecrübeleri kafasında canlandı ve ona çok dürüst bir cevap sundu, "Sürtük."

Nan Shan birkaç kez sessizce mırıldandıktan sonra doğru telaffuzu başardı ve mutlu bir şekilde Chu Huan'a seslendi, "Sürtük!"

Chu Huan: "..."

Sadece ortalama bir arkadaş olduğunu zannediyordu ancak ilerleme çubuğunun bir anda sonuna kadar dolmasını beklemiyordu. Bilmeden Nan Shan'ın en iyi arkadaşı olmuştu, artık geri dönüşü yoktu. Rezil kelime seçimini nasıl düzelteceğini bilmiyordu, en azından 'torunum' demediği için gizlice sevinç içindeydi.

Of Mountains And Rivers (Shan He Biao Li) by Priest  - Türkçe ÇeviriWhere stories live. Discover now