18. Bölüm

63 14 0
                                    

Chu Huan kıpırdamadı. Nan Shan'ı bırakıp kendi kendine kaçması imkansızdı. Ama bu belirsiz olaylar dizisinde aceleci bir müdahalede de bulunmayacaktı; bu yüzden neler olacağını görmek için kenarda bekledi.

Nan Shan döndü ve devasa pitonu görmezden gelip ana diliyle yılanın başındaki Su Hayaleti ile oldukça tanıdık bir şekilde konuştu, "Sen, aşağı gel."

Su Hayaleti Chu Huan'a baktı. Chu Huan, yüzünde "neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yok" ifadesiyle atın üzerinde dimdik oturuyordu. Kayıtsızca buradaki adamların birbirine "babamı öldürdün" ve "karımı kaçırdın" ifadeli nefret dolu bakışlarını izliyordu.

Su Hayaleti amansız ve inatçı bir tavırla, sonucu ne olursa olsun yılanın üzerinden inmeye isteksizdi. Biri ona "aşağı in" dediğinde inecek olsaydı nasıl bir itibarı olurdu?

Ama insanlarla karşılaştırıldığında hayvanlar daha gerçekçiydi. Bir anlık tereddütten sonra devasa piton yavaşça başını eğdi ve suyun içine yarıya kadar daldı.

Su Hayaleti depresif bir hale büründü ve teni daha da soldu. Burnundan soluyordu, neredeyse başının üzerinde yanan öfke alevi görülebilirdi.

Chu Huan ise onun yakarak öldürmek istediği nefret odağıydı.

Su Hayaleti aniden bir hışımla yılanın üzerinden atladı ve Nan Shan'ı geçerek Chu Huan'a doğru atıldı.

Nan Shan elini kaldırıp sopasını yatay konuma geçirdi ve bir ucuyla Su Hayaletinin boynuna vurdu. Hareketi acımasız ve isabetliydi; su hayaletinin pirinç beyazı yüzünde kan lekesi görüldü. Nan Shan elini aniden geriye çekince Su Hayaleti uzağa savruldu. Dev yılan aceleyle onu desteklemeye gitti, her halükarda adamın yere düşmesine veya suya batmasına izin veremezdi.

Su Hayaleti dengesini bulabilmek için birkaç adım geri atmak zorunda kaldı ve eğilip sertçe öksürdü.

Büyük yılanı kuyruğunu endişeyle sallayarak nehrin huzursuzca dalgalanmasına sebep oldu.

Nan Shan, başında bir kuş biblosu olan küçük zehirli yılanı sırtından yakalamadan önce ifadesizce ona baktı. Atın sırtını nazikçe okşarken Chu Huan ve Liyi'nin iki gencine döndü, "Artık sorun yok, gidebilirsiniz. Son zamanlarda klanda bazı sorunlar var, bu yüzden dersler birkaç günlüğüne durdurulacak." dedi.

Ancak bu mesele çözüme kavuştuktan sonra Chu Huan atını çevirdi.

Oldukça uzun bir mesafe ilerledikten sonra Chu Huan, Su Hayaletinin Nan Shan'a bağıran eşsiz sesini hala duyabiliyordu. "Gerçekten de buraya bir yabancı getirmişsin! Öncekini unuttun mu?"

Onun huzursuz tonuna kıyasla Nan Shan'ın sesi yatıştırıcıydı, "Endişelenecek bir şey yok."

Su Hayaleti öfke püsküren bir sürü şey geveledi. Saatte iki yüz mil hızla konuşuyordu, Chu Huan, yarım yamalak bildiği Liyi Klanı diliyle onu kesinlikle anlayamadı.

Daha çok ilerlediklerinde onu anlayamamakla kalmayıp, artık duyamamaya başladı. Sisin en yoğun olduğu yerde ne önünde ne de arkasında kimseyi göremiyordu. Tüm sesler de kesilmiş gibiydi.

Onlar yeterince uzaklaştığında Nan Shan devasa pitona yaklaşıp içini çekerek konuştu, "Buradan git."

Su Hayaleti dimdik durdu, sinirden titriyordu.

Nan Shan ona baktı ve sesini sertleştirdi. "Luger, git diyorum."

Luger isimli Su Hayaleti, devasa pitonun başından aşağıya, Nan Shan'a doğru eğildi. "Sen kafayı yemişsin."

Sonra devasa pitonu sürerek hızla oradan uzaklaştı.

Nan Shan sessiz nehrin ortasında tek başına bir süre durdu. Sonra döndü ve Chu Huan ile diğerlerinin çoktan gittiği yöne doğru baktı. Bütün bacakları buz gibi soğuk nehir suyunun içindeydi ama üşümüyordu. Sis çok kalındı, kalbinde belirsiz bir tereddüt vardı.

Of Mountains And Rivers (Shan He Biao Li) by Priest  - Türkçe ÇeviriWhere stories live. Discover now