16. Bölüm

80 15 1
                                    

Chu Huan o kadar uzun süre cevap vermedi ki, Nan Shan onun uyuyakaldığını düşünerek battaniyeyi bir köşesinden çekti ve Chu Huan'ın vücudunu iyice sardı. Bu anda bir el, bileğinden hafifçe yakaladı.

Chu Huan'ın parmaklarında ince nasırlar ve nazik bir güç vardı.

Nan Shan şaşırmıştı. İlk kez Chu Huan'ın ellerine dikkat ediyordu ve hayal ettiği gibi hafif, kırılgan değildiler.

Chu Huan aniden içmek istedi. Liyi Klanıyla birkaç ay yaşadıktan sonra içkinin faydalarını benimsemişti.

Ne zaman sarhoş olsa, kalbi hızlanır ve kanı küçük bir ateşle ısıtılıyormuş gibi kaynardı. Tüm varlığı yaşamla dolup taşar ve vücuduna nüfuz ederdi.

Ve biraz daha içtikten ve alkol kafasına ulaştıktan sonra nerede olduğunu unuturdu. Şarabına baktığında sanki hala çocukmuş gibi, ağırlığı binlerce mil uçup gitmiş gibi bir yanılgı yaşardı.

Son aşama bilinçsizlikti; o zaman mutluluk, öfke, keder, neşe olmazdı. Cennet, dünya, hayaletler, insanlar olmazdı. Her şey aklının uzak bir köşesine itilir ve vücudu tüy kadar hafiflerdi. Kaybolmanın şaşırtıcı boşluğuna güvenerek, tüm gece kaygısız ve rahat bir şekilde uyurdu.

Ama Chu Huan dudaklarını büzdü ve içki içmek istediğini söylemedi.

Cennetin planları her zaman çok güçlüydü, bu yüzden insan kendini durmadan geliştirmeliydi. Kaçınmaya olan bağımlılığının farkındaydı ve kalbinin anlamsız, utanç verici zayıflığına boyun eğmeyecekti.

Ayrıca Nan Shan yanında yatıyor olsa da aklı dışarıdaydı. Liyi Klanı bu gece teyakkuzdaydı; Chu Huan her şeyi sormasa da, klanın liderine kendisiyle birlikte sarhoş olup aylaklık etmesini teklif etmesi uygun olmazdı.

Alkol ihtiyacını bastırdı ama sözlerini bastıramadı ve tekrar boğazında yukarı çıkıp ağzından döküldüler, birden fısıldadı, "Sana benzeyen bir arkadaşım vardı."

Sesi tarif edilemez şekilde boğuktu. Dağlık bir kayanın yüzeyinden dökülen kum gibi kabaydı. Nan Shan bu ani fısıltıdan huylandı ve kaşıntı hissederek kulağını yastığa sürttü.

"Yemek yemek, ellerini yıkamak gibi basit konularda bile yüzde yüz ciddi davranırdı - ikiniz bu açıdan çok benzersiniz. Ama bu sadece bir benzerlik." diye ekledi Chu Huan. "Sen harika bir arkadaşsın; o ise bir piçti. Ne zaman buluşsak kesinlikle kavga etmek ve dövüşmek zorunda kalırdık."

Chu Huan yavaşça mırıldanıyordu ve Nan Shan pür dikkat dinliyordu.

"Daha sonra bir sebepten dolayı benim için öldü. Tam ölümle yüzleştiği anda bana şu hareketi yaptı ---" Konuşurken orta parmağını kaldırdı, fakat parmağı müstehcenliği abartmamak için nazikçe bükülmüş gibiydi.

Nan Shan merakla bu hareketi tekrarladı, "Ne anlama geliyor?"

Chu Huan, "Şey, öğrenmesen daha iyi. Başkalarını lanetlemek için bir hareket, küfür gibi."

Nan Shan'ın orta parmağını kaldırışı bile çok erdemliydi. Kültürel farklılığın gölgesi altında, bir parmak hareketiyle kavganın özünün ne olduğunu anlayamamıştı. Elini geri çekti ve Chu Huan'a sordu, "Arkadaşının adı neydi?"

Chu Huan gözleriyle okşar gibi Nan Shan'a baktı, "Acımasız mamut."

Nan Shan, "Yani 'cesur' demek istedin."

Chu Huan arsızca güldü, "Hayır, bizim geldiğimiz yerde 'cesur' bir iltifattır ama 'acımasız' bir hakarettir."

Nan Shan: "..."

Of Mountains And Rivers (Shan He Biao Li) by Priest  - Türkçe ÇeviriWhere stories live. Discover now