13. Bölüm

75 18 1
                                    

Bir gün Chu Huan ağzında yabani bir meyve ve kolunun altında bir kitapla, ormanda tembelce oyalanmaya gitti. Nan Shan ona ormanda vahşi hayvanlar olduğunu ve oraya girmemenin daha iyi olacağını söylemişti, ama Chu Huan buna pek aldırmadı. Zaten vahşi hayvanları sevimli buluyordu.

En yüksek ağacı buldu ve çevik bir şekilde tırmandı. Yolda, ağaç dallarından birine yerleşmiş bir zehirli yılanla karşılaştı. Yılanın bölgesi aniden istila edildiği için, içgüdüsel bir saldırı yaptı. 

Chu Huan elini uzattı ve hemen yılanın en hayati noktasını ustalıkla kavradı. Hafif bir atışla yılanın yuvasını zorla dağıtıp onun başka bir yere taşınmasını sağladı.

Yılan öfkelenmişti ve dalın etrafında dönüyordu.

Sonra Chu Huan yılanın eski yerine yerleşti, sırtını ağacın gövdesine dayamak için sağlam ve korunaklı bir yeri işgal etti.

Kitabı ilçeden ayrılırken küçük bir kitapçıdan almıştı. Kendine kitapçı diyen o yerin asıl işi morina salatası ve patates kızartması sunmaktı - aynı zamanda bazı eski kitap ve dergileri satıyorlardı. 

Chu Huan'ın bu sırada acelesi vardı ve bir düzine şeyi satın alırken içeriklerini okumamıştı. Liyi Klanına taşındığında aldıklarını gözden geçirdi; resimli kitapların hepsine Nan Shan el koydu ve Chu Huan'a sadece küçük yazılı resimsiz ve sıkıcı kitaplar kaldı.

Chu Huan gibi edebi beyin hücrelerine sahip olmayan bir insan için, bunlar sadece hipnotik okuma materyalleriydi.

Kitabın ne anlattığını anlamak zaten zordu, bir de ara sıra farelerin açtığı deliklerle yüzleştiğinde kitaptan tamamen kopuyordu. Açıkçası Chu Huan sadece zaman geçiriyordu. Okuması çok yavaştı, hiç de umursamıyordu. Bazen birkaç belirli kelime öbeğini düşünmeden tekrar tekrar okur, bazen çarpık sayfalara boş boş bakardı.

O gün yabani meyvesini kemirmeyi bitirdiğinde, ağacın altından gelen hareketliliği duymadan önce kabuğunu bile atmamıştı.

Dikkatle dinledi, kulağa bir sorun var gibi geliyordu ve aşağıya bakmadan edemedi. Gözlerini kısıp baktı, kim bilir nereden kaçan bir yaban domuzu gördü.

Chu Huan yaban domuzundan korkacak değildi. Bir kaplan üzerine koşsa bile umurunda olmazdı. Buradaki asıl sorun, ağacın altında iki küçük çocuk olmasıydı.

Çocuklardan biri Xiao Fang'ın on bir veya on iki yaşındaki kızı Çiçek Tomurcuğu idi. Kendine has saç modeliyle hemen tanınıyordu. Diğerlerinin saçında bir veya iki örgü olurken, bu kızın üç örgüsü vardı ve arkadan toplanma şekli ilk bakışta siyah bir fil suratını çağrıştırıyordu, böylece Chu Huan onu anında yukarıdan ayırt edebilmişti.

Yanındaki çocuk ise muhtemelen Çiçek Tomurcuğu'nun sonsuza kadar nedimesiydi. Chu Huan bu çocuğun Çiçek Tomurcuğu'ndan daha küçük, onurlu ve güçlü olduğunu hatırladı.

Tereddüt edecek vakit yoktu; Chu Huan hemen kitabı bir kenara attı ve sessizce ağaç gövdesinden aşağıya süzüldü. O profesyonel bir suikastçıydı, hafif bir esinti gibi geçerken yaprakları bile ürkütmedi.

Yanında silah yoktu, sadece askeri dar süngüsü ve Nan Shan'ın ona verdiği hançer vardı. Yaban domuzundan on metre yakın mesafeye girerse, kokusu alınabilecekti. Çok hızlı olmalıydı, domuza mücadele etme veya kaçma fırsatı vermeden tek vuruşta öldürmeliydi, yoksa iki velet tehlikede olacaktı.

Chu Huan ince süngüye uzandı. Göz açıp kapayana kadar açısını çoktan ayarlamıştı. Ama kim tahmin edebilirdi ki, tam harekete geçecekken Çiçek Tomurcuğu aniden, hiçbir uyarıda bulunmadan, yaban domuzuna doğru atladı ve küçük bedeni tam olarak Chu Huan ile yaban domuzunun arasına girdi. 

Of Mountains And Rivers (Shan He Biao Li) by Priest  - Türkçe ÇeviriWhere stories live. Discover now