8. Bölüm

94 15 0
                                    

Her ikisi de ördekle konuşan tavuk gibi sayısız "işaret dili kullanıyorsun sanırım" turlarını atarak yarım saatten fazla zaman harcadılar.

Mola verdiklerinde ağızları ve dilleri kurumuştu. İkisi de aklı başında iki yetişkin olarak karşılıklı oturuyorlardı; büyük gözler küçük gözlere baktı ve Nan Shan, Chu Huan'a bir bardak şarap doldurdu. Kendini ifade edebilmesinin en açık yolu bu gibiydi.

İçki içip boğazlarını ıslattıktan sonra devam edeceklerdi.

Chu Huan yavaş yavaş alkolün balıksı tadına alıştı, hatta biraz vahşi orta dereceli tıbbi yumuşaklık vardı - ve sonunda kaç bardak içtiğini hatırlayamaz hale geldi.

Etkiler baş göstermeye başladığında sarhoş bir halde yatağın başına yaslandı ve Xiao Fang'ın aşağı yukarı zıplayarak 'sessiz sinema oyununu' yönetmesini izledi.

Adam sadece alt karnında oksijen depolayarak bir at duruşuna geçiyor, iki elini açarken bağırıyor ve sanki bir şey yolunu engelliyor gibi görünüyordu.

Chu Huan kafa karışıklığıyla sıraladı, "Durmak, kımıldamamak, bu yol geçilmez mi?"

Nan Shan içten bir şekilde gülerken Xiao Fang umutsuzca başını sallayıp ellerini birleştirdi, bileklerini havaya astı ve ritmik bir şekilde salladı.

Chu Huan bunu anladığını düşünerek aniden "At binmek!" diye bağırdı.

Nan Shan bu kelimeleri Xiao Fang'a aktardığında bu sevgili arkadaş o kadar sinirlendi ki aniden birkaç kez bağırdı. Chu Huan'ın kafasını kırıp beynini çıkararak iyice yıkamış gibi görünen yumruklarını çekiç gibi savurdu.

Chu Huan acı bir şekilde gülümsedi ve burnuna dokundu, "Gangnam Style diyorsun, değil mi?"

Nan Shan, Xiao Fang'ın yeniden azarlamaya başlama ihtimalini sezerek onu durdurdu. Chu Huan bu yakışıklı adamın anlayışlılığını çok faydalı buldu; öfkeli Xiao Fang sadece ağzını açmışken tam itaatle tekrar kapattı.

Köşeye sıkışmış canavar Xiao Fang kızgınlıkla birkaç volta attı, pes etmeye isteksizdi. Bir süre sonra büyük bir ayı pençesini uzatmadan ve önüne koymadan önce hareketsiz kaldı, sonra elini bir yelpaze gibi sallayarak ileri geri hareket ettirdi.

Chu Huan, "Ah..."

Diğer ikisi ona beklentiyle baktılar.

Chu Huan üzüntüyle tahminde bulundu, "Uh... Yüzüne büyük bir tokat mı?"

Güzel ve iri gözleri, uzun saçları olan arkadaşın performans yeteneği yok gibiydi ama Tanrı ona başka bir kapı açmıştı, tepkilerini mükemmel şekilde kontrol etmesine bakılırsa iyi bir dolandırıcı olabilirdi. 

Chu Huan mahcup bir şekilde gülümsedi, "Bu arkadaşın adını sorabilir miyim?"

Xiao Fang anlamamıştı ve Nan Shan onun yerine cevap verdi. Bu cevap Chu Huan için sonsuz ve hoş bir dizi saçmalıktan ibaretti.

Bir süre sonra Nan Shan'a bu adın Çince konuşabilen biri tarafından verildiğini anladı. Diğer adamın adı ise kulağa daha karmaşık ve tuhaf geliyordu. 

Chu Huan'ın aval aval ifadesini gören Nan Shan, adamın isminin ne anlama geldiğini sıcak bir şekilde açıklamak için muhteşem bir gülümsemeyle sözlüğünü açtı, Xiao Fang'a minnetlerini sunmak için baş parmağını kaldırdı, sonra Chu Huan'ın önüne beş rezalet kelime yaydı: "Acımasız, vahşi, kıllı, maymun."

Chu Huan: "..."

Acımasız ve vahşi kıllı maymun... Bu onların tuhaf estetik kültürünün bir ürünü müydü, yoksa bu yakışıklı adam korkunç bir anlatım bozukluğu daha mı yapıyordu?

Of Mountains And Rivers (Shan He Biao Li) by Priest  - Türkçe ÇeviriWhere stories live. Discover now