30. Bölüm - Bu senin izin olmalı

122 18 12
                                    

** 29. Bölümü atlamayın bebişler
Şarkıya da bakmanızı öneririm, iyi okumalar ♥

** (SEHUN)

Sinirden köpürerek yerime döndüğümde saatlerdir kendimi nasıl tutabildiğime şaşıyordum. Çoktan o herifin üzerine atlayıp ağzını burnunu kırmam gerekirken sadece Luhan zor durumda kalmasın diye sabretmiştim. Ellerim yumruk yapmaktan acırken çenem sıkmaktan ağrımaya başlamıştı. Deliye dönüyordum. Söylediği her sözde, yaptığı her harekette. En çok da Luhan'a dokunduğunda, baktığında... Katlanmak öyle zordu ki içim öfkeyle dolmuştu resmen.

Korkunç olan kısmı, benim ne kadar canım yanıyorsa Luhan'ın da aynı şekilde zorlandığını bilmemdi. Derin derin aldığı nefesler yüzündeki mutsuz bakış bile çoğu şeyi ele veriyordu ama ben, daha fazlasına sahiptim. Yalnızca görmüyor ayrıca hissediyordum.

Olduğum yerde dikilerek o ikisini izlerken Luhan'ın aniden ayağa kalkması dikkatimi çekmişti. Han Seo ise bekletmeden onun peşinden gidip elini tutarken o tarafa doğru hareketlendim. Çok az sabrım kalmıştı. Tek bir yanlış hareketinde ben de artık bu sakinliğimi koruyamazdım. Sabrımın da bir sınırı vardı ve o sınır aşılmak üzereydi.

Luhan elini çektirip kurtarmaya çalışsa da Han Seo sıkı sıkıya kavradığı için başaramamıştı. Ben ise müdahale etmesem de daha da yakınlarında olmayı seçmiştim. Asansörün kapısında Han Seo, içinde Luhan dururken ne konuştuklarından emin değildim sadece Luhan'ın son derece huzursuz olduğunu görüyordum. Ama tüm bunlar sorun değildi çünkü asıl şeyi Han Seo, Luhan'ın dudaklarına kendi dudaklarını kapatarak yapmıştı. Bu hamlesi, tüm hareketlerimi kesip keskin bir göğüs ağrısıyla onlara bakakalmama sebep olmuştu. Öfke bedenimi bir zehir gibi sarmaya başlarken bir yandan da korkunç bir kıskançlık hissiyle doluyordum. Benim dokunmaya kıyamadığım, öpmeye çekindiğim sevdiğimi benden önce öpmüştü. Ona benden önce dokunmuştu. Bedeninde kendinden iz bırakması bile korkunç değilmiş gibi dudakları sevgiden yoksun olan dokunuşlar sergiliyordu.

Han Seo kısa süreli öpücüğün ardından geri çekildiğinde Luhan'ın yüzündeki o yıkıcı ifadeyi gördüm. Dokunsalar ağlayacak gibi olan dolu gözleri, her an kusacak gibi buruşmuş bir suratı vardı. O da en az benim kadar şaşkın ve donmuş haldeydi. Üzerinden o donmuş görüntüyü attığında ise bir güçle Han Seo'yu ittirdi. O, ne olduğunu anlayamadan kapı kapanmaya başlamıştı bile.

"Luhan!" tam da o anda göz göze geldiğimizde bir kez daha yıkılmış görüntüsüyle sarsılmıştım. Öyle bir acıyla bakmıştı ki tek bir saniyede bile bana ne kadar ihtiyacı olduğunu anlatabilmişti. Bir o kadar da benden kaçmak istediğini.

Kapılar kapanıp asansör hareket etmeye başladığında ben de o girdiğim şoktan çıkabilmiştim. Luhan'ın peşinden gitmek zorundaydım, onu bu halde yalnız bırakamazdım. Ama adımlarım beni önce Han Seo'ya doğru sürüklemişti. Ona olan öfkemi aşamıyordum.

"Sen!" ellerim yakasını bulup sıkı sıkıya kavradı. Öfke gözlerimde karanlık bir yan olarak açığa çıkmış ellerimden taşıyordu. "Ne yaptığını zannediyorsun?"

"Erkek arkadaşımı öptüm." Rahat tavrı beni iyice zıvanadan çıkarmıştı.

"O SENİN ERKEK ARKADAŞIN FALAN DEĞİL!" onu olduğu yerde kuvvetle sarstım. "LUHAN SENİN HİÇBİR ŞEYİN DEĞİL, ANLIYOR MUSUN? HİÇBİR ŞEYİN!" sesim var gücüyle çıkarken yumruğumu ağzına indirip onu hızla geri ittim. İş arkadaşlarım gelip bizi ayırmaya çalışırken parmağımı yüzüne doğrulttum. "Eğer seni tam şimdi burada yok etmiyorsam bil ki Luhan yüzünden. Ama merak etme, yok oluşun da elimden olacak. Küllerinin savruluşunu zevkle seyredeceğim." Han Seo düştüğü yerden alayla gülüp dudağından ince sızı halinde akan kanı sildi.

RICORRENZAWhere stories live. Discover now