16. Bölüm - Part 1- Sen tanrısın, aptallık etme

164 31 36
                                    

** Şarkı da güzel sözleri de... Dinleyin mis gibi gider bölümle, iyi okumalar ♥


**** (LUHAN)

"Acı." Sehun soğuk kahvesinden bir yudum alıp suratını buruşturduğunda ona göz devirdim.

"Hadi o acı içecekten alalım diyen sendin, Sehun." Asansörün içinde ona doğru dönüp sırtımı metal kabin duvarına yasladım. "Şimdi acı diye söylenemezsin."

"Ama acı bir şey."

"Öyleyse neden almak istedin?" Tek kaşım havalandığında omuzlarını silkti. Pipeti dudaklarına dayayıp bir yudum aldıktan sonra bile bırakmamış hala dudakları arasında ezmeye devam etmişti. Bu yaptığı ise benim dikkatimi çekiyor, odağımı dudaklarında topluyordu.

"Çünkü bu içecekte bir şey var. Tadına alışıyorsun. Hala acı geliyor ama bağımlılık da yapıyor."

"Kafeinden dolayı." Dedikten sonra bilmediğini hatırlayıp açıkladım. "İçindeki bir şey." Başını anladığına dair salladığında hala içeceğiyle oynuyordu. Ucu dudaklarının arasında olan pipeti bir eliyle tutarak buzları hareket ettirip durmuştu. Ben ise onun ve kahvenin arasındaki o tuhaf bağlantıyı düşünüyordum. Sehun da zordu ve bu acı kısmına benzetilebilirdi ama tıpkı kahve gibi de bağımlılık yapıyordu. "Tıpkı sen gibi."

"Ne ben gibi?" gözlerim sorusuyla bir an kahvesine indi ve tekrar yüzünü buldu. Cevabımı merakla beklerken bilinçsizce söylediğim cümlenin ancak farkına varabilmiştim.

"Hiç." Başımı hızlı hızlı sağa sola salladım çünkü ona açıklama yapamazdım. Ne diyecektim ki? Bende kahve gibi bağımlılık yapan bir etkin var ve sensiz bir gün geçirebileceğime inancım her an daha da azalıyor mu? Bunu demek yerine ilanı aşk yapsam Sehun daha az şaşırırdı herhalde.

"Ama bir şey söyledin?" pipetle hala oynamaya devam ettiğinden sinirlenip elini tuttum ve bardağı ağzından uzaklaştırdım. Hep onun yüzündendi! Pipet dikkatimi dağıtmış, ağzımdan olmaması gereken cümleler çıkmıştı.

"Oynama şununla artık!" bir sinirle söylediğimde Sehun dudaklarını büzdü. "Dudaklarını da büzme." Elimle dudaklarına hafifçe vurduğumda orayı tuttu.

"Yine neye sinirlendin sen?" kaşları onun da hafiften çatıldı ama hala keyifli duruyordu. Bu daha çok meraktan gibiydi. "Ne dedin diye sormama mı?"

"Bu asansör beni boğuyor o yüzden sinirlendim." Dediğimde asansörün kapıları açılmış ve ineceğimiz kata gelmiştik. "Kapalı alan korkum var benim. Asansör gibi ortamlarda çok kalınca iyi hissetmiyorum." Dışarıya bir adım atarak söylediğimde yalan bir şeye değinmemiştim. Hepsi doğruydu. Kısa süreli olanlara katlanabiliyordum da uzun olursa ya da içeride kalırsam kendimi düşünemiyordum bile. Fakat tabii ki şu andaki sinirimin bununla bir ilgisi yoktu. Sinirim, Sehun'un üzerimdeki bitmek tükenmek bilmeyen aksine daha da artan bu etkisindeydi.

"Bunu bilmiyordum. Seni rahatsız mı ediyor? Bu yüzden mi asansörde hep tedirginsin?" başımla onu onaylarken şifreyi girip kapıyı açmıştım.

"Evet. İçeride kalmaktan korkuyorum." Fakat bir gerçek de vardı ki bu korkum Sehun yanımdayken neredeyse yok gibiydi. Onsuz bindiğim her seferinde aklımdan bin bir türlü korkutucu sahne geçiyor ama o varken en ufak bir endişem kalmıyordu.

"Merak etme, ben senin hep yanında olurum. Tek başına kalmana asla izin vermem." O, önüme geçip geri geri yürürken benim içtenlikle gülümsedim.

"Ben her eve geldiğimde benimle beraber sen de mi asansöre bineceksin?" başını hızlı hızlı sallarken bir yandan da geri geri yürümeye devam ediyordu.

RICORRENZAWhere stories live. Discover now