5. Bölüm - Part 2 - Bir Facebook hesabım bile yok

218 35 48
                                    

** Sonda bir açıklama var orayı okursanız iyi olur, ficteki bir olayla ilgili bir açıkla kendisi. İyi okumalaaarr ♥♥

**** (LUHAN)

Ortamda bulunan gergin atmosfer yemeğin kupkuru bir ekmek misali boğazıma takılmasına sebep olurken yemek mi yiyordum yoksa gerginliğimi mi inanın hiç bilmiyordum. Aldığım lokmayla nefes almakta zorlandığımı hissettiğim o anlarda boğazımı ıslatmak adına şarabımdan bir büyük yudum aldım. Babam ise masadaki tek ses olan çatal bıçağını yavaşça tabağının kenarına bırakıp beni süzdü.

"Okul nasıl gidiyor?"

"İyi." Fazla bir şey söylemek istemiyordum çünkü okuduğum bölümle ilgili her zaman söylenirdi. Sürekli işletme ile alakalı bir şeyler okumam gerektiğini, paranın o tarz işlerden geçtiğini söyleyip duruyordu. Küçüklüğümden beri bunu dikte etse de onun dediğini yapmamış içimden geçen şeye yoğunlaşmıştım. Ha, söylediğini yapıp onun istediği bir bölümü okusam işler değişir miydi? Hiç sanmıyordum. Ne yaparsam yapayım memnun olmayacaktı, biliyordum.

Bunca zamandır beni yakınında tutup baba rolünü oynuyorsa tek sebebi şirketini düşündüğü içindi zaten. Çünkü gayrı meşru bile olsam benden başka bir çocuğu yoktu. Annem onun tek gecelik ilişkisiydi ve benim için bile olsa görüşmeyi reddediyorlardı. Pardon, babamın benden nefret eden eşi reddediyordu demeliydim. Gerçi artık görüşmek istese bile bunu yapamazdı. Annem uzun yıllardır içtiği sigaraların bedelini konuşamayacak kadar ileri derece KOAH hastası olarak ödüyordu. Hastane yatağında, boğazında bir delik ile sadece o günü kurtarma derdindeydi. Ne babamı ne beni ne de parayı gözü görecek halde değildi.

"Ne zaman bitecek şu yüksek lisansın?" Tabağındaki az pişmiş etten bir parça kesip ağzına atarken midemin bulandığını hissettim. Bu kadar çiğ bir eti yemek vahşice, korkunç ve mide bulandırıcı geliyordu. Bu yüzden ona daha fazla bakmadan başımı yana çevirip bir yudum daha şarap aldım. Olmayan iştahımı da böyle söndürmüştü.

"Bu dönem biter." Ağzımın içinden geveleyip bardağımı masaya bıraktım. Benim adıma, kendisininkinin aynısından sipariş ettiği ete dokunmamıştım bile. Babam hala anlamıyordu ama ben o değildim. Bu benim hayatımdı ve onun her şeyimi yönlendirme çabalarından nefret ediyordum. Ama sadece nefretle kalıyordu çünkü çoğunda sesimi dahi çıkaramıyordum. Benim adıma yiyeceğim yemeğe bile karar vermesine dur diyemiyordum. Çünkü sebebim vardı.

"Annenin durumu nasıl? Ziyaretine gidiyor musun?" Merak ettiği şey annemin sağlığı değildi. Ya da benim onunla olan iletişimimle de ilgilenmiyordu. O sadece annemin ne zaman öleceğini merak ediyordu. Ne zaman onun hastane masraflarını ödemek zorunda kalmayacağını... Çünkü babam buydu. Ne anneme ne de bana karşı hiçbir zaman içtenlikle ilgili olmamıştı. Annem beni ona bırakıp gittiğinde o da beni karısının iğnelemeleriyle, zorbalıklarıyla baş başa bırakmıştı. Çünkü ben istenmeyen bir çocuktum. Çocuğu olmayan eşinin sırf şirketin geleceği uğruna bir kap yemek vermeyi kabul ettiği o çocuk. Fazlası değildim. Bugün bile hala bana para verip yolluyorlardı. Ayda bir kez babamı gördüğümde bir miktar olsun sevgi beklerken gördüğüm muamele çok başkaydı. Daha çok yaşadığım hayatı ona borçlu olduğumu ve annemin hastane masraflarını ödemesi için kendisiyle iyi geçinmek zorunda olduğumu yüzüme vuruyordu. Samimiyetsiz, sadece müdahale edilme ve memnuniyetsizlikle geçen bu yemeklerden bu yüzden nefret ediyordum. Boyun eğmek zorunda kaldığım için. Tüm bunlara bana bakmaktan aciz, 'baban zaten zengin sana o baksın, ben sorumluluk istemiyorum' diyen bir annenin yaşaması için boyun eğmem şarttı. Söylediği her şeyi yaparken gözüm parada değildi. Karşımdaki adam her ne kadar öyle olduğunu düşünse bile benim tek niyetim iyi bir insan olmaktı. Hasta birini, beni istememiş bile olsa annemi bir gün fazladan yaşatmak...

RICORRENZADove le storie prendono vita. Scoprilo ora