4. Bölüm - Bildiğim tüm tanrılara

253 37 140
                                    

** Upuzun bir bölüm atıyorum eh zaten bir avuç da okuyan kişi var, onlar da yorum yapsa nolur sanki :( bizim de motivemiz yorumlar sonuçta :(

**** (LUHAN)

"Onca yolu sana bekle demesi için mi geldim şimdi ben." Saraydan çıkarken elimde olmadan söylenip duruyordum. Vaktim kısıtlıydı ve önemliydi. Geçireceğim her saatin benim için altın değerinde olması gerekirken ben burada ne yapıyordum? Bir tanrı bozuntusunun bir vazoyla konuşması için vaktimi harcıyordum. Üstelik zihin yoluyla. Yani konuştuğundan bile emin değildik. Daha çok... Bakışıyorlardı.

"Bu da bir cevap değil mi?"

"Bir cevap elbette ama ben daha çok..." duraksayıp yüzümü buruşturdum. Ellerimi iki yanımda açarken gözlerim kısılmıştı. "Büyülü sözler, içecekler falan beklemiştim. Ya da ne bileyim seni hapsedeni yok etmelisin falan tarzında şeyler işte..."

"O da olacak." Sehun bir fısıltı gibi söylerken gözleri yüzümdeydi.

"Anlamadım?"

"Öyle şeylere gerek yok diyorum. Ben güçlü bir tanrıyım. Düzelecek."

"Bir an önce düzelse iyi olur." Gözlerimi devirip yeniden yürümeye devam ederken Sehun da arkamdan geliyordu. Nihayet arabanın yanına yaklaştığımızda ise Sehun benden önce koşup kapının kolunu tutmaya başladı.

"Bunu nasıl kullandığını bana da öğretir misin?"

"Ehliyetin yok." dedikten sonra bunu da bilmediğini fark edip açıkladım. "Araba kullanmak için gerekli olan izin."

"Alamaz mıyım?"

"Kimliğin bile yokken mi?" kaşlarım havalandı.

"Onu da alsam?" dudaklarını büzdü. "Senin gibi o kağıtlardan veririm." Kağıt diye bahsettiği şey paraydı.

"O kağıtlardan sende var mı ki?" parası bile olmayan birinin bunu demesi komikti. Ve bu farkındalığa vardığında da başını üzüntüyle sağa sola sallamıştı. Bir de hala dudaklarını büzmüş tatlı bir ifadeyle bakıyordu.

"Bende yok ama sende var."

"Paramı neden senin için harcayayım? Onu kazanmak için insanlar günlerce çalışıyor." Evet, ben çalışmıyor babamın parasını harcıyordum ama konu bu değildi.

"Ben de çalışır kazanırım. Elimden her iş gelir benim." Çenesini hafifçe yukarıya kaldırıp gururla söylediğinde gülerek göz devirdim. Her şeyi bu kadar kolay görmesi bazen masum geliyordu.

"Çok konuşma da bin arabaya." Arabamın sürücü kapısını açtıktan sonra ekledim. "Daha seni eve bırakıp kütüphaneye gitmem gerek. Bilge bozuntusuyla yeterince vakit kaybettim zaten."

"Böyle söyleme." Kaşları hafifçe çatılmıştı. "O kendisiyle konuşabilen herkesi görür, duyar ve yardım eder."

"Ama ben onu görüp duyup yardım edemem." Suratımı yeniden buruşturdum. "Bir vazoyla nasıl konuşabilirim ki? Ona ne diye sesleneceğim? 'Hey vazo, yardımın gerek' mi?"

"Bilge Zhou kendisine gerçekten ihtiyaç duyan herkes ile konuşabilir. Yeter ki zor durumda olup ona kalpten inansın."

"Sanırım bu bilge Harry Potter izlemiş." Ağzımın içinden gevelemiştim çünkü duyarsa onu da açıklamak zorunda kalacaktım.

"Ne dedin?"

"Sen gerçekten muhtaç mıydın diyorum?"

"Biz tanrıların muhtaç olmasına gerek yok. Birbirimizi her şekilde duyabiliriz." Pekala, klasik tanrı üstünlüklerinden biriydi bu da. Bu yüzden tepki vermeyip arabaya bindim. Sehun da beni takip edip bindiğinde bu sefer ben söylemeden emniyet kemerini takışı dikkatimi çekmişti. Sanırım dediği gibi çabuk öğreniyordu. Eh, işime gelirdi. Üzerimden büyük bir yük kalkardı çünkü bekleyecekti. Beklerken de benim yanımdan ayrılacak gibi durmuyordu malum.

RICORRENZAWhere stories live. Discover now