16. Bölüm Part 2 - Kendine has bir isim soy isim

159 27 74
                                    

****

Masaya bırakılan tabağın sesiyle birlikte bakışlarımı bilgisayardan kaldırıp Sehun'a döndürdüm. Yüzündeki sırıtan ifadeyi görmemin ardından ise tekrar tabağın içindeki meyve ve çerezlere bakmıştım.

"Televizyonda görmüştüm." Omuzlarını silkerek açıklamaya başladı. "Anneler ders çalışan çocuklarına zihinleri açılsın diye meyve ve yemiş yediriyordu." Açıklamasını dinlediğimdeyse gülmeden edememiştim.

"Annem rolünü mü üstleniyorsun, Sehun?"

"Daha çok her şeyin olmayı istiyorum." Kollarını arkasında bağlayıp sallanmaya başladı. "Özellikle de sevdiğin kişi olmak en büyük hedefim." Eh, onu sevmediğimi söyleyemezdik. Kendisine alışmıştım, yanında iyi hissediyordum, güveniyordum da. Sadece bu sevgi onun istediği gibi bir sevgi değildi. En azından henüz.

"Her şeyim mi?" kaşlarım havalanırken o da başıyla beni onayladı.

"Anneni bilmiyorum ama baban ile aranın pek iyi olmadığı ortada. Yalnız yaşıyorsun, birkaç arkadaşın dışında çevrende pek kimse yok. Ama artık bunu dert etmene gerek kalmadı." İki elini birden çenesinin altında birleştirip v şeklini verdikten sonra gözleri kısılana kadar gülümsedi. "Çünkü ben varım." Ona ve gülümserken oluşan güzelliğine bakakaldığımda ekledi. "Neye ihtiyacın varsa o kişi olmak için yanında duracağım." Gururla söylediği bu sözleri içimde bir yerlere çok fena halde dokunmuştu. Kalbimi ısıtmış, bana içten bir sevgi sunmuştu. Benim için böylesine her şeyi yapmak istemesi, beni önemsemesi, düşünmesi... Hepsi özeldi ve yer ediniyordu işte. Onun bendeki, içimdeki yerini sağlamlaştırıyordu.

"Teşekkür ederim, Sehun." Başımı omzuma eğip gözlüğümü gözümden çıkardım. "Tüm bu söylediklerinin benim için anlamı büyük." Naif bir ses tonuyla söylediğimde Sehun rahatlamış gibi derin bir oh çekti.

"Oh be! Sonunda!" kaşlarım tepkisine bir anlam veremediğim için çatılırken karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Yanımda yer vardı çünkü onun burada olduğumu hissetmesi için salonda çalışıyordum.

"Ne oldu?" hala çatık kaşlarla sorduğumda gözlüğümü alıp havada sallamaya başladı.

"Bu gözlüğü iyi ki çıkardın."

"Bu seni neden rahatsız ediyordu anlamadım."

"Senin bu gözlükle ne kadar çekici ve etkileyici göründüğünden haberin var mı?" gözlüğü havada sallamaya devam ederken sesi sitemkar geliyordu. Ben ise şaşkındım çünkü bu, beklemediğim bir açıklama ve tepkiydi. "Bunu kütüphanede de taktığını söyleme bana!"

"Takıyorum..." şaşkın ve alçak bir ses tonuyla söylediğimde sebebini bilmeden bir suçluluk hissediyordum. O ise yüzünü öfkeyle buruşturdu ama bu öfke bana değildi.

"Sana inanamıyorum, Luhan!" ayağa kalkıp elindeki gözlüğü sıkı sıkı tutarken sinirli duruyordu. Bu yüzden de ona 'çok sıkma kıracaksın' diyemedim. Zaten şaşkınlığımdan ne demem gerek tam bilemiyor, sadece izliyordum. "Kim bilir kaç kişi sana bu haldeyken göz koymuştur. Zaten ders çalışırken olan o odaklanmış halin bile yeterince seksi... Of!" elini alnına çarpıp volta atmaya devam etti. "Düşünmek bile sinirimi bozuyor. Herkes seninle fuckbuddy olmak istemiştir." Yürürken bir anda durdu. "Ya da sevgili... İkisi de birbirinden kötü." Bu durum gerçekten canını sıkmış gibi konuşurken ve davranırken dudaklarımı büzüp ona baktım. "Bunu sadece ben isteyebilirim. Seninle fuckbuddy olmak da sevgili olmak da benim hakkım."

"Teknik olarak böyle bir hakkın yok." Sinirli ve biraz da sevimli gelen bu kıskançlık halini bölmek istememiştim. Bu yüzden de alçak bir ses tonuyla daha çok kendi kendime konuşur gibi mırıldandım. Ama bu tanrı bozuntusunun kulakları keskindi.

RICORRENZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin