" Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, camlar kırılmalıdır hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır." Bu yalanla ilgili duyduğum en net reddediş cümlesi sanırım.

" Yalandan hiç hoşlanmıyorsun?" diye gülümseyerek baktığımda oda gülümsedi.

" Gereksiz yalanlardan hoşlanmam diyelim." dedikten sonra bana baktı. " Peki sen? Söylediğin en büyük yalan neydi ya da bana hiç yalan söyledin mi?" dediğinde başımı iki yana salladım.

" Hayır, sana hiç yalan söylemedim." Sonra biraz düşündüm ve devam ettim." Başkasına da pek yalan söylediğim söylenemez. Bir şeyler saklayacağım pek kimsem yok sanırım." dedikten sonra tekrar kitaba döndüm. Son sayfada altı çizili bir kaç cümle daha okuduktan sonra tekrar Ömere baktım.

" Hani bunu bitirmemiştin?" derken son sayfayı gösteriyordum.

" Üçüncü okuyuşumu henüz bitirmedim." dediğinde hayretle ona baktım.

" Niye üçüncü kez okuyorsun ki?" dediğimde gülümsedi.

" Çünkü bazı kitaplar defalarca okunabilir. Benim içinde bu öyle bir kitap."

" Yani demek istediğin bir şiir gibi, her okuduğunda farklı bir şey mi keşfediyorsun kitaplarda da." dediğimde kaşları havaya kalktı ve güzel bir gülümsemeyle beni onayladı.

" Aynen öyle, tıpkı bir şiir gibi. Her okuduğunda aynı dünyayı yaşarsın ama farklı bir tat alırsın."

Anladığımı belirtmek için başımı sallayıp tekrar bir kaç sayfa karıştırdım. Bu sırada bir sayfada ki paragrafın fazla fazla karalandığını gördüm. Altının çizilmesinin yanı sıra bir de kutuya alınmıştı. Merakla okuduğum cümleler kısa bir an şaşırmamı sağladı.

" Denizde, dalgalar arasında boğulacağını anladıktan sonra hiç bir hareket yapmayarak kendilerini suya salıverenler ve felaketi bir an evvel isteyenler gibi kendimi bırakmıştım. Bir şey ümit etmemenin rahatlığından başka barınacak ruhi bir köşem kalmamıştı. Artık hiç bir şey tahmin edemiyor, hiç bir şey beklemiyordum."

" Bunlar çok karamsar cümleler değil mi?" diye merakla sorarken kitabı Ömere çevirmiştim.

" Karamsarlık değil bence bu, ümitsizlik bazen tek sığınak olabiliyor. Bazı şeylerden ümidini kestiğinde daha rahat yaşıyorsun." derken son cümlesinde bakışları göle dönmüştü. O böyle gölü izlerken bende dizlerimi kendime çekip onu izledim. Beni ona çeken şeyin ne olduğunu bir kez daha düşündüm onu izlerken. Hafif esen rüzgarın etkisiyle kıpırdanan kızıl-kahve saçları belki, baktığı gölle aynı tonda ki yeşil gözleri belki ya da hala bana tamamen göstermediği ama benim bir şekilde bildiğim güzel kalbi.

Bir süre sonra daldığı yerden başını iki yana sallayarak çıkarken bana döndüğünde göz göze geldik. Onu izlediğimi anlamıştı. Zaten anlamaması için herhangi bir çaba içerisinde değildim. Gülümseyerek ayağa kalkıp bana elini uzattı.

" Hava kararmak üzere hadi gidelim."

Akşam yemekler yenip kamp ateşi yakıldığında ben hala Ömerin bu gün söylediği şeyleri düşünüyordum. Artık tamamen eminim, saklanıyor Ömer, gerçek Ömeri saklıyor. Neden saklıyor, kime bu kadar kırgın, neden bu kadar büyük bir ümitsizlik yaşadı, ona ne yaptılar da saklanmayı tercih etti bilmiyorum ama gerçek Ömeri görmek için her şeyi yapacağım.

Bunun yanı sıra birde Aras meselesi var. Aralarında daha önce ne geçti bilmiyorum ama birbirlerini tanıdıkları belli. Üstelik sadece ikisi değil Mert ve Ozan da var, onlarda Ömeri tanıyor. Uykusunun ağır olduğunu bilecek kadar yakından hem de. Ama nasıl? Ve neden saklıyorlar? Ne yaşadılar?

Hayat Seninle GüzelWo Geschichten leben. Entdecke jetzt