SEVGİ VE AŞK - 4

Comincia dall'inizio
                                    

Kahvesini küçük yudumlar ile içen Beril'e baktı yine. Üzgün gibiydi ama endişe de vardı sanki. "İyi misin Beril?"

Başını olumlu anlamda salladı. "İyiyim. Düşünüyordum sadece."

"İstediğin zaman benimle konuşabilirsin biliyorsun değil mi? Biz arkadaşız artık. Ben yanındayım dertleşmek istediğin her an."

Ona baktı. İnanmıyormuş gibiydi ama inanmak istiyor gibi de duruyordu. "Konuşacak bir şey yok Arzum. Ben hazır Çağlar yemeğini yemiş uyurken yalnız kalmak, hava almak istedim."

"Tamam ama yine de dediklerimi unutma. Biz arkadaşız."

"Teşekkür ederim."

Yine sustu Beril ve karşıya görmeyen gözler ile bakmaya başladı. Arkadaşları olmuştu okuduğu müddetçe fakat onlarla dersler ya da havadan sudan konuşmak dışında hiç muhabbet kurmamıştı. Kendisini, ailesini, yaşadıklarını anlatmamıştı. İçindekileri dökmeye kalkmamıştı çünkü kendisine sırt çevrilmesinden bıkmıştı. Güvenip, sevip kendisini anlayamayan, sırt çeviren sözde ilgilerden bıkmıştı. Bu yüzden sadece kendisi ve oğlu vardı. Dertleşebileceği tek kişi Çağlar'ıydı.

Arzum üstelememesi gerektiğine kanaat getirerek gitmek için döndü sonra yeniden arkadaşına baktı ve boynundaki atkıyı çıkardı. "Anlaşılan biraz daha burada kalacaksın." Dedi. Elindeki atkıyı onun itirazlarına aldırmayarak boynuna doladı. "Bununla boynunu sıcak tut yoksa bademciklerin balon gibi olacak, minik Çağlar'ımıza da geçireceksin."

"Arzum gerek yok, şimdi içeri gireceğim zaten."

"Şşşt itiraz yok. Üstelik bu takımdan ben de kaç çift var biliyor musun? Annem bana çeyiz yapmanın dışında bir de attı şapka koleksiyonu yapıyor. Bu gün ki kullandıklarım sanırım sekizinci çiftti." Başındaki şapkayı da çıkardı onun başına geçirdi. "Merak etme bitli falan değilim ve saçlarımda her hangi hastalık yok. Bunları benden buraya hoş geldin hediyesi olarak say ve yaz gelinceye kadar kesinlikle üzerinde görmek istiyorum." Diyerek onun itiraz etmesine izin vermeden hemen ceketine sarıldı koşarak hastanenin içine daldı.


Saat üç sularında hastanenin başhekiminin özel odasının kapısında durdu Beril. Neden başhekimin odasına çağrıldığını anlayamıyordu ama içinden bir endişe dalgası geçti kısa bir an. Yeni hemşireydi belki ama elinden geldiğince her göreve dört elle sarılmış, en iyisini yapmak için çabalamıştı. İşine geç kalmamıştı, çok istemesine rağmen oğlunu bile sık ziyaret etmemişti. İşten çıkarılma gibi bir durumu olmayacağına inanıyordu. Peki ama neden kendisini çağırmışlardı o zaman?

Kapıyı hafifçe vurarak içeri girdi. İçeride ellili yaşlarında olması muhtemel deneyimli bir Prof. Dr. vardı masanın arkasında oturan. "Beni çağırmışsınız."

"Gel kızım geç otur şöyle." Dedi adam babacan bir ifade ile. "Sen otur bakalım ben de şu dosyana bir bakayım."

Oturdu mecburen ve adamın söyleyeceklerini bekledi. Beklerken de odanın içinde gözlerini dolandırdı. Duvarlar beyaz renge boyalıydı temizliği, hijyeni simgelemek ister gibi. Bu sadeliğin, açıklığın tam ortasında ise koyu ve açık ahşap renkleri ile kırcılı bir hava verilmiş çalışma masası ile masanın önündeki kotlular duruyordu. Kapının bir yanında büyük bir yeşil çiçek en büyük saksılardan birinde boyunu tepeye kadar uzatmış dururken diğer köşede askılık vardı. Başhekimin hemen ardında iki cam var iken camların solunda kalan duvarın önünde de geniş bir kütüphane vardı kütüphanenin hemen alt bölümü kapaklı dolap olacak şekilde düşünülerek yapılmış bir modeldeydi.

"Burada çok kısa bir zamandır çalışmana rağmen çok başarılısın Beril hemşire üstelik bu senin daha ikinci işin. Ama bıraktığın hastaneden iyi referansların var. Mezuniyet derecende harika." Adam dosyayı bıraktı ve direk yüzüne baktı. "Şimdi sana güzel bir teklifimiz var. Bu gün hastanemiz ortaklarından ve doktorlarından biri olan Prof. Dr. Mete Acar ULUŞ ile aramızda kısa bir sohbet geçti, kendisi seni özel hemşiresi olarak talep ediyor. "

SEVGİ VE AŞKDove le storie prendono vita. Scoprilo ora