3. İkinci Gardiyan

Start from the beginning
                                    

"Kocaman bir şeydi," derken sesim titremişti.

"Ne?"

"Kocaman bir kartaldı," dedim gözlerimi kaldırıp yüzüne bakarak. "Kulenin içine girdi. Ona söylemeliyiz. Ya birine zarar verirse?"

Ashton çatık kaşlarla beni dinlerken kapı tıklatıldı. İkimizin de bakışları kapıya dönmüştü, sessizdik. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve Noris gergin bir bedenle içeri girdi. Ben Ashton'ın kollarında onu izlerken bize yaklaştı, yavaşça başını eğip kaldırdı. Dünkü sert çıkışından sonra bu saygılı hareketini yadırgamıştım.

"Konuşmamız gerek," dedi gözlerimin içine bakarak. "Yardımına ihtiyacım var."

"Ne konuda?" dedim kaşlarımı kaldırarak, üzerimdeki korku hâlâ geçmiş sayılmazdı.

"O duvardan tek geçen siz değilmişsiniz," dediğinde sessizdim, sessizliğim sözlerine bir anlam veremememdendi. "Sen gelene kadar tek başıma korumaya çalıştım, şimdiye kadar başarılı olmuştum. Bu sefer sizinle birlikte içeri sızan bir şey olmuş."

"Başka bir insan daha mı? Ama oradakiler bizi bile görmedi ki, tutulmayla ilgileniyorlardı," dedim, başını iki yana salladı.

"Bir insan değil," deyip elini salladı. "Detaylı konuşmadan önce seni biriyle tanıştırmam gerekiyor."

"Az önce kocaman bir kartal gördüm," dedim, o ânı hatırlayınca titremiştim.

"Haberi getiren oydu," deyince dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Bir başka gardiyanın gönderdiği bir haberciydi sadece."

"Başka bir gardiyan daha mı var?" Ashton'ın kollarından çıkıp ona daha dikkatli baktım. "Bir gardiyan daha varsa neden beni burada tutuyorsun?"

"Onun görevi başka bir evreni korumak da ondan," dedi, öğrendiğim bu yeni bilgiyle afallamıştım. "Benimle gel, neler olduğunu öğrenmeliyiz." Gözlerini abime çevirdi. "Sen burada kal, daha güvende olacaksındır."

"Onu seninle birlikte yalnız bırakacağımı düşünecek kadar aptal olamazsın." Sertçe konuşurken kaşlarını çatmış bir şekilde ona bakıyordu. "Onu nereye götüreceksin?"

"Diğer gardiyanın yanına," deyip dik dik abime baktı. "İkinizi aynı anda oraya taşıyamam." Söylediği şeye anlam veremeyip bomboş gözlerle ona bakarken o hâlâ abime bakıyordu. "Onu Akrebin Kalbi'ne, yani oraya götürmem lazım," derken parmağıyla penceremden bir kısmı görünen şatoyu gösterdi.

Akrebin Kalbi... Daha önce dudaklarımdan bilinçsizce çıkan bir diğer şey de buydu. O şatonun adı bu muydu? Gözlerimi kırpmadan Noris'e bakarken dudaklarım şaşkınlıkla aralanmıştı.

"Oraya nasıl-" Ashton itiraz istemez bir sesle konuşup cümlemi böldü. "Asla olmaz. Kardeşimi o..." Yüzünü buruşturdu. "O deli saçması yere götüremezsin. Benim sabrımı çok sınıyorsun."

"Götürmezsem işte o zaman bir sabrın kalmayacak çünkü sen diye bir şey de olmayacak," dedi sinirle. "Sana gerçekten sakince yaklaşmaya çalışıyorum, onun abisi olduğun için saygı duyuyorum ama artık beni zorlama."

Sözleri Ashton'ın daha da sinirlenmesine neden olmuştu. Abim sinirle ayaklanıp Noris'in yakasına yapıştığında korkuyla yataktan indim. Abimin kolunu tutarken o, hırıltıya benzer sesler çıkararak konuşuyordu. Kolunu çekmeye çalıştım, başarılı olamayınca sinirle gözlerimi yumdum. Burada sabrı sınanan tek kişi bendim.

"Yeter!" diye bağırdım. İkisinin de gözleri bana dönerken kan beynime sıçramış gibi hissediyordum. "İkiniz de kesin şunu artık." Parmağımı abime doğru salladım. "Ben bunca şeye burada oturup çenemi kapatmak için katlanmadım. Bu olanlar yüzünden aklımı kaybetmediysem tek sebebi bunların annemle bir bağlantısı olduğundan. Şimdi sakinleş ve otur." Parmağımı Noris'e doğru çevirdim, kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Sen de beni nereye götürmek istiyorsan götür. Onu kışkırtma."

AKREBİN KALBİ / TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now