"Sen de kimsin?" Ashton'ın boğuk sesinden anladığım kadarıyla gerçeklikten kopmuş gibiydi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Sen de kimsin?" Ashton'ın boğuk sesinden anladığım kadarıyla gerçeklikten kopmuş gibiydi. "Orada dur."

Karanlık beden onun sözlerine aldırmadan bize yaklaşmaya devam etti. O bize yaklaştıkça kafamın içinde yerine oturan parçalar oldu. Bu oydu. Buraya gelmemi isteyen de o muydu?

O, kimdi?

"Sonunda." Onun sesini duymak bedenimden bir ürperti geçmesine neden oldu. Arkamda kalan derin çukurdan çatırdama sesileri yükseldi. "Seni buraya getirebilmek düşündüğümden de zor oldu."

"Ne?" Sesim titrek ve kısık çıkmıştı. Kısıtlı görüş alanımdan onu görmeye çalıştım. Bizden dört beş metre ileride duruyordu. Tedirgin gözlerim hızla bedenini taradı. Aynıydı.

"Tek değilsin," derken sesi düşünceli çıkmıştı.

İlk defa onu bu kadar yakından ve dikkatli inceleyebiliyordum. Boyu uzundu, Ashton'dan bile uzundu. Bedeni çok kalıplı durmasa da güçlü görünüyordu. Yavaşça öksürdü, bir adım atacağı sırada Ashton elini kaldırarak ona durması gerektiğini tekrar hatırlattı.

"Sana kim olduğunu sordum," derken sesi farklı çıkmıştı, onun varlığı onu burada olmamızdan daha çok rahatsız etmişti.

Elini başındaki pelerinin şapkasına bastırdı, şapkayı yavaşça geriye iterken Ashton koluyla beni biraz daha geriye çekti. Ortamdaki bunaltıcı sıcakla yüzüm ter içinde kalmıştı. İrileşmiş gözlerimi yüzüne çevirdim. Birkaç kez bedenini gördüğüm adamın yüzüne bakakalırken damarlarım gerildi. Yeşil gözlerim onun kızıl gözlerine saplandı. Zeminden akan lavlar akmayı kesmiş gibiydi. Zaman şu an çok daha yavaş akıyor olmalıydı. Ben onun yüzünü incelerken o da benim yüzümü inceliyordu. Beyaz teni parıltılı görünüyordu, kalkık burnunun ucu sivriydi, çekik gözleri ve normal bir kalınlıkta dudakları vardı. Teni nasıl böyle parıltılıydı?

Gözlerim tekrar gözlerini buldu. Abimin uyarısına rağmen bize doğru adımladı. Ashton geriye doğru adımlamak istedi ama arkamızda gidebileceğimiz bir yer olmadığını da biliyordu. Onun gözlerine bakmaya devam ederken içime yayılan bir rahatlama hissi olduğunu fark ettim. Buna anlam veremesem de kaşlarımı çatarak yavaşça Ashton'ın yanına geçtim, şimdi arkasında değil de onunla yan yanaydım.

Aramızda az bir mesafe kalana kadar yaklaştı. Başımı kaldırarak ona bakmaya devam ettim. Abimin gözlerinin de bana çevrildiğinin farkındaydım. Karşımdaki adam bana bakmaya devam ederken durdu, bir süre o şekilde bekledi. Bu bekleyiş beni değil ama Ashton'ı fazlasıyla germişti.

Adam elini karnına bastırdı ve "Ben Noris," diyerek yavaşça eğildi. Başını önüne eğmesiyle kaşlarım daha da çatılırken bu durumu anlamlandıramaz bir şekilde ona bakmaya devam ettim. "Sana evinin yolunu gösteren bendim."

"Ne evi?" Tuhaf bir ifadeyle ona bakarken başını kaldırmadan bir süre bekledi, sonra yavaşça doğrulup tekrar gözlerimin içine baktı.

"Hiçbir şeyi anlamadığını biliyorum, bunları sana üstünkörü anlatacağım. Sonrasını sen zaten anlayacaksındır," dedikten sonra bakışlarını Ashton'a çevirdi. "Abisisin. Sen nasıl gelebildin?"

AKREBİN KALBİ / TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now