6°•°Eğitim•°•

Start from the beginning
                                    

Sakince öne çıkıp başıyla komutana selam verdi ve tam önümde pozisyonunu aldı: bacaklarını açıp dengesini sağlamlaştırdı ve nasıl yaptığını anlamadığım bir şekilde belinden çıkardığı küçük fakat ihtişamlı kını sağa sakladığında uzun keskin çeliğin parıltısı gözüme çarptı.

Gözlerine baktığımda bana duyduğu nefreti ne kadar güzel gizlediğini düşündüm. Sanki beni ilk kez orada görüyormuş gibi sakin ve kontrollü bakıyordu. Tek bacağını öne atıp eliyle daha önceden fark etmediğim bıçağın yanındaki onunkine benzer kını gösterdi. Benden de aynısını yapmamı bekliyordu anlaşılan. Tereddütle kını kemerimden çıkardım ve ağırlığını avucumda tartarak onun yaptığı gibi sağ kolumu bir kez hızlıca aşağı doğru salladım. Fakat bu o yaptığında havalı durmuştu, ben yaptığımda ise çeliksiz boş kın bir kahkaha tufanının kurbanı olmuştu. Eğitim alanındakiler alaycı kahkahalarını perdelemeye bile çalışmıyorlardı. Melun hırsım içimde  bir fırtınaya neden oldu. Fakat dışarı vurumu gözlerimde yakıcı bir çıranın sanki alev alev yanması ve kaslarım onları serbest bırakmam için çığlık atarken tekrar ama bu sefer daha önceden fark etmediğim ve içimde bir yerlerde yakaladığım güçle salladığım boş kının parlayan çeliğiydi. Berla'nın bunu bilerek yapıp yapmadığını merak ettim.

Ama ben kazanmıştım; umarsız kahkaha tufanı derin bir sessizliğe gömülmüştü. Yüzüme düşen saçları başımı hareket ettirerek kenara atarken Berla'ya meydan okurcasına baktım. "Şimdi sırada ne var?"

Tek kaşını kaldırıp sanki midesini bulandırıyormuşum gibi yüzünü buruşturdu. "Sadece benden uzak durmaya bak." Kelimeler dudaklarından henüz özgürlüklerine kavuşmuştu ki aniden bir adım atıp kılıcını öne doğru savurdu. Sersemleyerek bir adım geriledim ve son anda elimdeki onunkine benzer kılıcı hatırlayarak önüme tutup hamlesinin kanlı dehşetinden kurtuldum. Ben geriledikçe o hamleleriyle üzerime gelmeye devam ediyordu. Çeliklerin birbirlerine değdiklerinde çıkardıkları şıngırtı kulaklarımda uğulduyordu. Ayağımın altında kaygan bir çıkıntı duyumsadım. Fakat artık çok geçti. Dengemi sağlamak için kollarımı ika yana savurarak yere düşmem sürpriz olmamıştı. Kılıcım sanki bir gemi oltasıymış gibi savrulmuştu. Başımı çarptığımda gökyüzü bir an için yıldızsız bir karanlığa gömüldü. Karanlığın içinden gökyüzünün tekrar o vakar rengine dönmesini sağlayan uyarıcı ve endişeli sert bir ses duyuldu.

"Berla!"

Başımı hafifçe kaldırıp bakışlarımı aşağı indirince önce çeliğin parıltısını ardından arkasında duran alevli ve küçümseyici gözlerle bana bakan Berla'yı. Doğrulmaya çalıştığımda boğazıma dayadığı kılıcın keskinliği tenimi yaktı.

Kelimeler dudaklarından zehirli birer yılan gibi döküldü, dudakları kıvrılarak yanan bir yaprak gibi kendini beğenmişçesine tek taraflı bir gülümseme aldı. "Sanırım ödeştik." 

Kılıcının soğuk ihtişamı azametli tenimden çekilince farkında olmadan tuttuğum nefesimi bıraktım. Kılıç veda öpücüğü olarak boynumda ince bir kırmızı çizgi ve hafif bir sızı bırakmıştı.

Hırsımdan yanmaya başlayan gözlerimin dolmaması için direndim. Evet, karşımdaki bir ateş çağırıcı olabilirdi ama şu anda gözlerimin onunkilerden daha fazla alev alacak gibi durduğuna yemin edebilirdim. 

Ayağa kalktığımda dizlerimdeki tozları sirkelerken düşmeme neden olan taşa lanetler okuyordum. Üzerime dikilen eğlenen ve o her zamanki alaycı bakışları umursamamaya çalıştım.

 "Tekrar yapalım."

Soğuk ve keskin bu sesin bana ait olup olmadığından emin değildim. Kılıcımı düşürdüğüm yerden alıp pozisyonumu aldım. Komutan Rema'nın Berla'ya yönelttiği kızgın bakışları bana dönünce şaşkın bir hale bürünmüştü. Kanadığını dudaklarıma bulaşan akışkan sıvıdan anladığım burnumu sertçe koluma sildim. 

Artık hazırdım.

Ne olursa olsun denemeye devam edecektim. 

Hayatlarını kurtaracak Gufun ben olduğumu söylüyorlardı fakat buna inanmıyorlardı. Onları, en çok da kendimi buna inandıracaktım.

Buna mecburdum; tüm aşağılanmaları, küçümseyen bakışları, benden üstün olduklarını sananların devrilmez gururlarını ve kendini beğenmiş kahkahalarını devirebilirdim. 

Komutan Rema'nın eğitimin bittiğini söylemesiyle Berla'ya duyduğum nefret ve öfkeyle soludum. Elimde kılıcımla içimde dindirmeye çalıştığım fırtınayla birlikte savrularak eğitim alanından uzaklaşırken Komutan'ın Berla'yı kenara çekerek konuştuğunu ve çok ileri gittiğine dair söylemlerini duydum. 

Kabaran bir öfkeyle ilerlerken sert, aynı zamanda ılık bir şeye çarparak bugünkü sakarlığım nedeniyle sinir kat sayılarımın sınırına dayandığımı hissettim. "Lanet olsun!" 

"Kontrolü ele almak istiyorsan önce duygularınla başlamalısın."

Tekdüze ve sakin sesi duyup başımı kaldırdığımda 'bir şeye' değil 'birine' çarptığımı anladım. Bu karanlıklara bürünmüş renksiz ve sessiz prens Viridian'dı. Bakışlarım üst kısmı bir miktar toplanmış gece kadar koyu saçlarının arasındaki gözleriyle uyumlu yeşil halelere kaydı. Ardından da toplanmış saçlarından dolayı bir kısmı kurtulmayı başarmış, koyu saçlarıyla tezat oluşturan bir başka şeye ilişti.

Şaşkınlıkla "Sen bir Ylve'sin." diye fısıldadım.

❄️🌊❄️

SUYUN VALSIWhere stories live. Discover now