5°•°Akşam Yemeği•°•

Start from the beginning
                                    

Onu da gülümsetmiştim. "Pekâlâ, sanırım ikimiz de öyle değiliz. Ama gerçek şu ki hemen duş almalısın."

Doğruldum. "Prens akşam yemeğinden bahsetti. Ne için hazırlanıyorum?" Yemek kelimesi halihazırda boş olan midemin guruldamasına yetti.

"Burada sabah kahvaltıları Kraliyet ailesi ve özel Guflarla birlikte yapılır. Fakat akşam yemeği sadece Kraliyet ailesine aittir. Sen de bu akşam tanışma maksatlı bu yemeğe katılacaksın." Yemek kelimesiyle tekrar guruldayan karnıma bakıp gülmesi bir oldu. "Ve anlaşılan karşı çıkamayacak kadar açsın."

Temizlendikten sonra benim için seçtiği elbiseyi giydirmeye başladı Alise. Oldukça zarif, su yeşili, hayatım boyunca görebiliceğimi düşünmediğim bir elbiseydi. Omuzlarımı açıkta bırakacak şekilde düşük omuzlu, detaylı bir işlemeye sahip kolları göğüs kısmında birleşip belime tam oturuyordu. Elbisenin belimden dökülen eteğinin ön bölümü diz kapaklarımın hemen üstünde bitiyor, arkası ise yere bir miktar, asilce, değecek kadar uzundu.

"Bu rengin gözlerini ön plana çıkaracağını düşündüm. Ayrıca bir akşam yemeği için abartılı olmaması ve Kraliyet ailesi yemeği içinse basit olmaması için ince bir seçim yaptım. Üst kısmı ince detaylı dantellerle abartı durmayacak ve basite kaçmayacak şekilde işlenmiş. Kısaca bu yemek için çok uygun." Diye açıkladı seçimini. Fakat benim bu konular hakkında hiçbir fikrim yoktu.

"Senin için abartı olmayan bu elbise şu ana kadar ömrüm boyunca gördüğüm ve giydiğim en abartılı kıyafet. Böyle bir şeyin içinde olacağımı aklımın ucundan bile geçirmezdim."

Beni oturttuğu makyaj masasının aynasından gülümsediğini görebiliyordum. "Hayatın karşımıza neler çıkaracağını kim bilebilir ki?"

Aynadan hoş bir tonda olan kahve gözlerine baktım. "Prens Moltaine neden sarışın?"

Elinin tek bir hareketiyle, beni küçük dilimi yutmama sebebiyet verecek şekilde şaşırtarak dalgalı saçlarımı düzleştirirken konuştu. "Bunu kendisine sorabilirsin."

Saçlarımı önlerden iki tane örüp başımın arkasında birbirine bağladı. Yüzüme çok hafif bir makyaj yapıp kirpiklerimi neredeyse kaşlarıma değecek kadar uzattığında aynadaki kişi ben değildim.

**

Alise'nin denemem için ısrar ettiği yüksek topuklu ayakkabılardaki başarısızlığım üzerine daha küçük bir topuğu olan taşlı bir ayakkabıda karar kıldı. Yine de koluma giren Alise'den destek almadan her an düşebilecekmişim gibi hissediyordum. "Nereden bir saat yeter dediysem. En az on saat alıştırma lazım sana topukluyla yürüyebilmen için." Kendisi kolum kadar topukluyla oldukça rahat gözüküyordu.

Prens Moltaine merdivenin kenarında kol kola girmiş bizi görünce: "Gördüğüm kadarıyla gayet iyi anlaşıyorsunuz hanımlar." dedi.

Gözleri bir süre bende takılı kaldı. Kısa bir ıslık çalıp kolunu uzattı. "Bu şık hanımefendiye eşlik edebilir miyim?"

Bana cevap verme fırsatı bırakmadan Alise beni öne ittirdi.

"Lütfen prensim, Elafer kolumdayken üzerimde yüz kilo ağırlık varmış gibi hissediyorum." Gözlerimi devirdim.

Prens Moltaine koluna girene kadar Alise'nin ne demek istediğini anlamamıştı. Koluna girince yüzünde oluşan eğlenen ifadeden anladığı belliydi.

"Demek bu minik topuklulara alışkın değilsin." Boşta olan elinin işaret parmağıyla ayakkabıları gösterdi.

Dehşetle yüzüne baktım. "Minik mi?"

SUYUN VALSIWhere stories live. Discover now