**

Saray... İhtişamın gerçek yüzüydü adeta. Etrafı surlarla çevrili, surların etrafı ise bir derenin muhteşem görüntüsüyle örülü.. Ejderhaların saldırılarına karşı derenin suyunu kullanmak için yapılmış su sistemleri... Her şey muhteşemdi ama eksikti; bu sarayda beni anlayan kimse yoktu. Dünyada Olcay dışında yuvam diyebileceğim kimse yoktu.

Sarayın görkemli kapısında bir müddet durup bahçesine girdik. Arabadan indiğimde beni sarışın bir genç karşıladı. Gülüşü gamzelerle süslenmiş, saçları alnına dökülüyordu. Giyimi tam bir prens gibiydi. Kibar bir şekilde elini uzattığında sorgularcasına baktım. Bu onu daha da gülümsetmişti. Neyse ki birisi kulağıma elimi uzatmamı fısıldadı. Sarışın genç elimi uzatınca nazikçe parmaklarımdan öptü.

"Sizinle tanışmak bir onurdur. Lütfen kendimi tanıtmama izin verin. Ben prens Moltaine."

Şaşkınlıkla elimi çektim. Karşımda resmen bir prens vardı. Hızlıca eğilip selamladım. "Ah, kusura bakmayın majesteleri."

"Buna hiç gerek yok, lütfen ismini bahşeder misin?"

"Ben 5.kolordu gözcüsü Elafer Sally Efendim."

Belimden nazikçe tutarak saraya doğru yönlendirdi beni. "Efendim gibi gereksiz hitaplara gerek yok aramızda Elafer. Hadi gel sohbet ederken sana hem sarayı gezdireyim hem de odanı göstereyim. Yorulmuş olmalısın."

"Çok naziksiniz Efen.." prensin gülümseyen bakışını görünce hemen düzelttim. "Prens Moltaine."

Gülerken inci gibi dişleri gözüküyordu. "Sadece Moltaine."

Gülümsedim. "Nasıl isterseniz Moltaine. "

Merdivenleri çıkarken gözlerini devirdi ama gülümsüyordu. "Ah, hâlâ siz ekini atamadık ama bu da bir gelişmedir."

Sarayın sadece üçte birini görmeme rağmen kilometrelerce yürümüş gibi yorulmuştum. Sarmal merdivenlerle her biri bağlantılı ihtişamlı kapılar birer ağ gibi sarayı sarmıştı. Beynimin yolu bulmamda beni yalnız bırakmasından korkuyordum bu lüks labirentte.

Prens Moltaine diğerlerine benzer bir kapının önünde durdu. "Evet, burası senin odan. Umarım beğenirsin." Yavaşça kapıyı açtı.

Şaşkınlıkla baktım prense. Ben sıradan bir askerdim. Hatta bir Ylve'dim. Ve şu an karşımda prenseslere layık bir oda duruyordu; İki geniş penceresi olan, geniş yatağı süslü tüllerin arkasında saklı bir oda. Makyaj masasından çalışma masasına kadar her şeyiyle kalite ve ihtişam kokan bir oda. İnanmazcasına prense döndüm. "Bu oda nasıl benim odam olabilir? Ben, ben... Sadece bir Ylve'm."

Ellerini nazikçe omuzlarıma yerleştirip gözlerimin içine baktı. "Hayır, sen sadece bir Ylve değilsin. Sen Suyun Sesisin. Bizi Geçilmez Ormandan kurtarabilecek tek kişisin."

Mümkün olamayacak bu gerçeği gözlerimi kapatarak reddetmeye çalıştım. Başımı ısrarla inkâr edercesine iki yana salladım, sanki zihnimden o ânı söküp atabilirmişim gibi. "Hayır, hayır prensim. Ben o kişi değilim. Yanlış kişiyi..."

Cümlemi tamamlamama izin vermeden omuzlarımdan sarstı beni. "Sen o' sun. Kabul et bunu; soyun, ırkın hiçbir şey bunu değiştiremez. Sen efsanelerde anlatılan kurtarıcısın. Bu oda senin bizim için yapabileceklerinin yanında hiçbir şey."

SUYUN VALSIحيث تعيش القصص. اكتشف الآن